Şubat 1917 devrimi çarın saltanatını yıktı ve Rusya’da monarşiye son verdi. Kitleler ekmek, barış ve özgürlük için ayaklanmışlardı. Başa geçen Kerenski Hükümeti, çarın bıraktığı yerden “Emperyalist savaşa devam” deyince gözden düştü. Özgürlük vaatleri de rafa kalkmıştı. Hükümetin burjuva hedefleri yoksulların ekmek talebini karşılamaktan uzaktı. Böylece gerçek bir sosyalist devrimin (Ekim 1917) yolu açıldı. Bu talepleri ancak bir işçi-emekçi cumhuriyeti karşılayabilirdi.
Devrim, ezilen ulus ve milliyetler için de kurtuluş umuduydu. Çarın zincirinin ne demek olduğunu iyi bilen halklar, emperyalist karaktere sahip Kerenski Hükümetiyle de yol yürünemeyeceğini anladılar. Burada “emperyalist Rusya” kavramını bilerek kullanıyorum. Bugün Rusya’nın emperyalist bir ülke olmadığını savunanlar için bu tartışmanın ta yüzyıl önce Rus Marksistleri tarafından nihayete erdirildiğini not düşelim:
Zira o dönemde de “Milliyetlerin daha güçlü, tehlikeli düşmanı ve yeni bir ulusal baskının temeli olan emperyalizmin, çarlığın yerini aldığı gözden kaçırılıyordu. Nitekim çarlığın yıkılması ve burjuvazinin iktidarı alması ulusal baskının ortadan kalkmasını sağlamadı… Niteliği itibariyle emperyalist olan bu hükümet, halkı, yeni bölgelerin, sömürgelerin ve milliyetlerin boyunduruk altına alınması için savaşı devam ettirmeye çağırdı.” (*) Lvov-Milyukov-Kerenski Hükümeti, aynı dönemde Finlandiya Meclisini dağıtmış, Ukrayna’nın kültür kurumlarını tahrip etmişti.
Tıpkı Kerenski Hükümeti gibi Ukrayna Rada’sı da burjuva karaktere sahip bir hükümetti. Çar sonrası burjuva iktidarı kalıcılaştırmak isteyen Rada, işçi-emekçilere ve onların Ukrayna sovyetine savaş açmıştı. Rada federasyon talebiyle yetinerek Kerenski Hükümetine sığınmaya çalıştı. Emperyalist savaşa ortak olma hevesine kapıldı. Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Rada’nın tersine Ukrayna için ayrılma hakkını savundu.
Burjuva basın sert biçimde Lenin’i ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH) prensibini eleştirmeye başladı. Finlandiya, Ukrayna ve diğer toprakların Rusya’dan kopacağı yaygarası yapıldı. Halk Komiserleri Konseyinden J.V. Stalin’in buna cevabı şöyle olacaktı: “Bizi, Rusya’nın dağılması ile, sayısız bağımsız devletlere bölünmesiyle korkutmak istediler ve Halk Komiserleri Konseyi tarafından UKKTH’nin ilan edilmesinin ‘vahim bir hata’ olduğu üzerine oynadılar. Biz, Rusya halklarının kendi kaderlerini özgürce tayin etme hakkını tanımasaydık demokrat bile olamazdık (Sosyalizmin sözünü bile etmiyorum!)”
Ekim Devrimi’nden sonra Rada, umudu bu kez Almanya-Avusturya emperyalizmine bağladı. Devrim güçlerine saldıran Beyaz Ordulara da alan açtı. Rada işçi-köylü örgütlerini dağıttı. Rusya’da başlamış olan işçi devrimi ile batıdan gelen emperyalist karşı-devrimin düğümü adeta Ukrayna’da bağlanmıştı. Tıpkı Rada gibi “Ukrayna Direktörlüğü” de emperyalizme bağlanma sevdalısıydı. Aslında bu gelenek çarlık zamanından geliyor. Çar döneminde Ukrayna’nın kömür ve metal hisseleri Fransa, Belçika ve İngiltere’deki şirketlerin elindeydi. Ukrayna’da Petryula yönetimindeki “Direktörlük” de İngiliz-Fransız tahakkümü altına girmeye oynadı. Bolşevikler tarafından ele geçirilen şifreli bir telgrafta, Fransız misyonu ile anlaşma ve bu misyon üzerinden Rusya’daki karşı devrimcilere ara buluculuk teklifi yazılıydı.
“Müttefik Güçler bu toprakların orta Afrika gibi sömürge topraklar olmadığını görecekler!” Sosyalistlerin yemini buydu. Ukrayna işçi ve köylüleri ayaklanmışlardı. Tutuklanan Harkov sovyeti başkanı 3 günlük genel grevin ardından serbest bırakılacaktı. Rusya, Ukrayna ve çevre ülkelerde karşı devrim yenilgiye uğramaktaydı. Genel grevler ve ayaklanma sonrasında Rada yurt dışına kaçtı. Ukrayna Halk Cumhuriyeti 1918’de ilan edildi. 1921’de Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adını aldı.
Rada üzerinden anlatmaya çalıştığımız 100 yıl önceki deneyim, bugünkü Ukrayna’yı, işgal ve savaşı daha iyi anlamamız için de önemli işaretler sunuyor.
Birincisi, Lenin’in geliştirdiği UKKTH prensibi donmuş bir kalıp olarak kavranmamalı. Çünkü bu ilke, devrim ve karşı devrim mücadelesinde diyalektik olarak ele alınması gereken, hareket halinde, değişken ama tavizsiz uygulanması gereken bir ilkedir.
İkincisi, Putin yönetimindeki Rusya hükümeti emperyalisttir. Putin Lenin’e karşıdır, Kerenski’nin bıraktığı emperyal bayrağı devralmıştır. Bugünkü Ukrayna işgali haksızdır, kabul edilemezdir ve Sovyet ritüelleri arkasında masumlaştırılamaz. Rus orduları işgale son vermeli, derhal ülkeden çekilmelidir.
Üçüncüsü, tıpkı Rada’nın tercihi gibi, Ukrayna yönetiminin bugünkü AB’ci, NATO’cu tercihi emperyalizme yaslanan bir tercihtir. NATO’nun silah yığınağına, ülkeyi emperyalist üs yapmaya evet diyen bir tercihtir. Bu tercih Donetsk, Luhanks ve sonrasında başka toprakları ilhak etme, halkları boyunduruk altına alma tercihidir. Siviller ve halk sadece Rusya ve NATO’nun değil, Ukrayna yönetiminin iş birlikçi, yayılmacı, maceracı tutumu nedeniyle de acı çekmektedir. Ukrayna, Donetsk, Luhanks ve Kırım’da yaşayan halkların kendi kaderini tayin hakkını tanıyoruz. Ama burjuva yönetimin emperyalist savaş makinesine bağlanan gerici hedeflerini kabul etmiyoruz.
Yüzyıl önce imparatorluklar çağı çözülürken, ezilen ulus ve halklara başlıca iki prensip alternatif sunmuştu: Wilson ve Lenin prensipleri. Amerika’nın çıkarlarını savunan Wilson’un derdi Britanya İmparatorluğu’nun çözülüşünü hızlandırmak ve boşalan hegemonik alana ABD’yi oturtmaktı. Wilson ezilen halkları emperyalizmle iş birliği yaparak ‘kurtulmaya’ çağırıyordu! Lenin’in UKKTH prensibi ise ezilen ulus ve halkların kurtuluşunu emperyalizmden kurtuluş mücadelesine bağlıyordu. Emperyalist zincirler kırılmadan ulusal zincirler kırılamazdı. Bu devrimci tez, Ukrayna özelinde ne kadar haklı ve geçerli olduğunu bugün de gösteriyor.
* J.V Stalin Eserler Cilt 4
15 Mart 2022