Ömrünün çok önemli bir bölümünü evrim kuramını çürütmeye vakfetmiş Harun Yahya, Stalin için şunları yazıyor:“Dindar bir ailenin çocuğu olan Stalin çocukluk yıllarında din adamı olmak istiyordu. Ancak öğrenimi sırasında Darwin’in evrim teorisi ile tanışan Stalin önce Darwinizm’i daha sonra da Marksizmi benimsedi…”
Yani Yahya diyor ki; genç Stalin eğer Darwin’in “Türlerin Kökeni” kitabı ile tanışmamış olsaydı ateist olmayacaktı. Dolayısıyla ne dünyada bir sovyet “kolektivizasyon vahşeti” yaşanacak ne de Ekim devriminden doğan bir “toplum mühendisliği” örneği ortaya çıkacaktı!
Eh, geçmişe dönüp genç Stalin’i evrim kuramından kurtarmak mümkün olmadığına göre, Harun Yahya ve cemaatine yapılacak tek bir şey kalıyor; dünyayı ve memleketi yeni Stalin vakalarından korumak!
Harun Yahya’nın bu “Stalin’i kurtarma düşkünlüğü”nü anlarız anlamasına da CHP’li Şafak Pavey’e ne demeli?
Sevgili Şafak Pavey, polis baskınına uğrayan özel bir televizyon kanalını ziyaret ediyor ve orada şu sözleri dile getiriyor: “Fikirler cebren ve hile ile susturulamaz. Yani şu anda ‘stalinist’ bir hükümetin davranış biçimine şahit oluyoruz”!
Sözü edilen televizyon kanalının cemaate ne kadar yakın olup olmadığı doğrusu bizi hiç ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren şey ters kutuplarda duran Harun Yahya ile Şafak Pavey’in Stalin konusunda ortak bir kümede nasıl kesişebildiği sorusu. Bu soruya yanıt bulmak için, kesişme kümesinde toplanan fikirlerin hangi tarihsel referanslardan beslendiklerine bakmak lazım.
NERDEN ÇIKTI BU ‘STALİNİZM’?
Ekim devriminin öngününde Lenin, emperyalizmi, kapitalizmin en yüksek aşaması olarak tanımlamıştı ve böylece Marksist devrim öğretisini de bir üst aşamaya çıkarmıştı. Lenin’in geliştirdiği bu öğreti için Stalin şöyle bir formülasyon geliştirmişti; “Leninizm, proleter devrimler çağının Marksizmidir.”
Dolayısıyla ne Stalin ne de revizyonizm öncesi Bolşevik Parti “Stalinizm” diye bir kavram kullandı! Çünkü hem Stalin hem de Bolşevikler için esas olan Marksizme bağlanmak ve Leninizmin ilkelerine sıkı sıkıya sarılmaktı.
Ekim Devrimi ve sosyalizm rüzgarının oldukça güçlü estiği, Lenin isminin dünya proletaryası ve ezilen halkları üzerinde küçümsenemez bir prestije sahip olduğu bir dönemde, anti-sosyalist kamptan atılan oklar Lenin’den önce başka bir isim üzerinde yoğunlaşmalıydı. Ve hiç kuşku yok ki bu isim Stalin olacaktı. Leninizme vurmadan önce de Stalin ismine küçük bir “izm” eki takmak gerekecekti.
‘TEK-TOTALİTERYAN’ TEZLER
Şimdilerde kim despotizm ya da faşist baskıya maruz kalıyorsa, birileri hemen çıkıyor ve bunu kolaylıkla “Stalinizm” olarak damgalıyor. Ama moda haline gelen bu yöntemin yeni bir şey olmadığını söylemek gerek.
Bu modaya kapılanlar için sonda söyleyeceğimiz şeyi burada söyleyelim; Stalin’i sevmeyebilir, Stalin dönemi Sovyet yönetimini, parti modelini tartışabilir ve elbette eleştirebilirsiniz. Bu tartışmalara her zaman hazır olduğumuzu da ayrıca belirtmek isteriz. Lakin Stalin’i ve Hitler faşizmine karşı zafer kazanmış Sovyetleri faşizmle bir tutarak anma gafletine düşmeden önce iyi düşünmelisiniz. Zira faşizmi sosyalizm ya da komünizmle bir tutma gayretinin tarihi epey eskilere dayandığı gibi ucuz akademik çarpıtmalara yaslanıyor.
Modern çağda boy veren despotik yönetim biçimlerini “totaliteryanizm” olarak tanımlamak faşizm kadar eski. Bunun için 1920’lerin İtalyası’na uzanmakta fayda var. 1930’ların Almanya’sına gelindiğinde Nazi ideologların bu terimi geçici bir süre de olsa İtalyanlardan ödünç aldığı görülüyor. Kimi kaynaklar, Weimar cumhuriyeti devrilip Nazi yönetimi oturduktan sonra Almanya’da totaliteryanizm kavramına gerek kalmadığını yazıyor. Bundan sonrası özgün bir faşizm ve ırksal bir ütopyayla yoğrulmuş sermaye egemenliğinden ibaret.
Tek-totaliteryanizm ise bir tez olarak 1930’ların ortalarında Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler’de ortaya çıkıyor. Özetle bu tez, liberal demokrasilerin karşısındaki en büyük tehdidi Nazizm ve “Stalinizm” olarak görüyor ve bu iki karşıt sistemin arasındaki “benzerliklere” dikkat çekmeyi kendine iş ediniyor! Bu tip anti-sosyalist tezler daha sonra “Kızıl faşizm” adı altında geliştiriliyor. Bu anti-komünist tez, “soğuk savaş” döneminde kendine daha geniş bir yayılma sahası buluyor. Bu yönde kaleme alınan akademik tezlerin sayısında ise deyim yerindeyse patlama yaşanıyor.
LİBERAL İNCİLER
İşin vehametini anlamak bakımından, sosyalizm karşıtı bu tip tezlerin neler söylediğine birkaç örnekle bakmakta fayda var;
*Faşist ve komünist ideolojilerin ortak şeceresi, aydınlanma dönemine dolayısıyla moderniteye dayanmaktadır ve her iki sistem de 20. yüzyıl kavramları olarak demodedir,
*Hem faşizm ve hem de komünizm liberal demokrasiye karşı kolektivist bir başkaldırıdır,
*Bu tip sistemler dini aşkın bir tanrıya inanma değil kolektif inanç ve uygulamanın kutsanmasıdır yani siyasal dinlerdir (Emile Durkheim’dan yola çıkarak,)
*Faşist “yeni insan” düşüncesi, -tıpkı Marksist sınıfın itici gücü kavramında olduğu gibi (!)- millet ya da ırka dayanır ve bu tip fikirler sistemin salgın hastalığı olarak savaşları gereksinir vs, vs, …
Faşizmin bir ideoloji olarak boy verdiği ve pratik bir uygulama olarak insanlığa kan ağlattığı ilk dönemlerde, onunla pratik olarak savaşanlar kadar ideolojik olarak çarpışanlar da Marksistlerdi. Bunu sadece biz değil akademik araştırma yapan birçok kalem de dile getiriyor. O zorlu süreçte sesi pek duyulmayan akademik dünyanın zamanla anti-sosyalist kampa doğru nasıl meylettiklerini yukarıdaki kısa anlatı ve kimi tez örnekleriyle vermeye çalıştık.
“Tek-totaliteryanizm”i kendi anası kabul eden ve faşizm ile “Stalinizm”i aynı kalıba koyarak sosyalistlere saldıran en yoğun çalışmaların ise 1960’ların sonu ve 70’lerin başında “öncü çalışmalar dalgası” adıyla yapıldığını da not edelim.
BİTİRİRKEN
Faşizme karşı mücadelenin şanlı tarihinde Hitler ordularını durdurmak için canlarını veren 23 milyon Sovyet yurttaşına ve Nazi faşizmini tarihin çöplüğüne atan Bolşevik Partisi’ne biraz saygı lütfen…
7 Kasım’la anılan 1917 Büyük Ekim Devrimi insanlığın kurtuluş tarihinde nasıl silinmez bir iz bıraktıysa, 9 Mayıs 1945 de insanlığın faşizme karşı zaferinde silinmez bir iz bıraktı. Ve bugünden tarihe bakanlar Stalin’i faşizmle ortak kümede değil, tam tersine faşizmi dize getiren kahraman halklarla ortak kümede anmaya başladıklarında faşizmin güncel türevlerine karşı da direnç kazanmış olacaklar.
KAYNAKLAR
*Karşılaştırmalı faşizm çalışmaları, Constantin Iordachi, İletişim Yayınları
*Leninizmin ilkeleri, Josef Stalin, Sol Yayınları
08 Kasım 2015
https://www.evrensel.net/haber/264624/stalinizm-carpitmasi-ve-stalin-gercegi