İnsanlık tarihiyle birlikte başlayan göç hareketleri yaşadığımız yüzyılda daha çok savaş ve gözyaşı ile ilişkilendirilmiştir. Zorunlu olarak yer değiştirme, yerinden edilme halinin meşru bir zemine oturtulmaya çalışıldığı bu çağda göçmen, mülteci veya sığınmacı olmak zorlu bir hayata tutunma mücadelesini de barındırmaktadır.
Türkiye’deki göç tartışmaları, Suriye’de başlayan savaş ile birlikte milyonlarca insanın yıllar içerisinde Türkiye’ye gelmesiyle birlikte büyümüş ve göç, salt akademik tartışmaların başat konusu olmaktan ziyade Türkiye toplumunun günlük yaşamını etkileyen hatta zaman zaman gündemi belirleyen bir hâle gelmesine neden olmuştur. Bir arada yaşam pratiklerini geliştirmek, uyumun gerçekleşmesi, çalışma ve yaşam koşullarında eşitliğin sağlanması gibi önemli meseleleri konuşmak, tartışmak ve çözümler üretebilmek yerine mülteciler neredeyse egemen medya dili ve gerici politik zeminde tüm suçların faili ve bir an önce geri gönderilerek kurtulunması gereken insan topluluğu olarak ifade edilmiştir. Peki gerçekten 10 yılı aşkın süredir ülkenin dört bir yanında birlikte yaşamak durumunda kalan yerli ve mülteci topluluğun ortak dertleri ve ayrılıklarına dair konuşulması gerekenler gerçekten konuşuluyor mu? Bu yazıda mültecilikte “genç” olma hâlini ve yerli ve mülteci gençlerin ortaklıklarını tartışmaya çalışacağız.
Mülteci gençlerin en temel sorunlarını beslenme, barınma, sağlık ve eğitim haklarına erişim oluşturmakta. Sorunların temelinde ise mülteci gençlerin mevzuattan kaynaklanan sorunlardan dolayı yaşama tutunma dayanaklarının ellerinden alınması bulunuyor. Suriyeliler Türkiye’de herkesin bildiği gibi geçici koruma statüsünde yaşamaktadır. Bu statü, isminin de ilk akla getirdiği anlamla paralel olarak geçici bir süreyi kapsamak üzere geliştirilmiş fakat 11 yılı aşan bir sürede sayıları hâlâ 4 milyonu aşan bir nüfusun yasal dayanağı olarak kullanılmaktadır. Geçici koruma statüsünde olan Suriyeliler, uluslararası koruma statüsüne başvuru hakkına sahip değil. Bu durum geçici koruma altında bulunan milyonlarca insanın Türkiye’de sıkıştıkları mecburiyeti de gözler önüne koymaktadır. Geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin eğitim ve sağlığa erişimi “ücretsiz” bir biçimde gerçekleştirilirken beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçların karşılanması tıpkı Türkiyeli işçi ve emekçiler gibi bireysel çabalara bırakılmıştır. Bu durum da gençlerin henüz eğitim çağında olmalarına rağmen okullarını bırakıp çalışmalarına neden olmuştur. INGEV tarafından Suriyelilerin nüfusça yoğun olduğu 10 il üzerinden yapılan araştırmaya göre Suriyelilerin ortalama hane halkı büyüklüğü 6,2 kişi iken hane içerisinde gelir getiren kişi sayısı “1,4’tür. Bu durumun gösterdiği sonuçlara göre çocuklar hane gelirine katkı sunmak için genel olarak “sokak işleri” olarak tarif edilen işlerde çalışmaktadır. Mendil satan, ayakkabı boyacılığı yapan çocukların yanı sıra sokakta dilencilik yapan çocuklara da sıklıkla rast gelinmektedir (INGEV, 2017).
Mülteci çocuk/genç olmak ile yerli genç olmanın birbirinden ayrıldığı en temel noktalardan birini maruz kalınan ayrımcılık oluşturmaktadır. Çocuklar okullarda akran zorbalığına maruz kalmakta, dil bilmemekten, Türkiyeli olmamaktan dolayı dışlanmakta ve mülteci düşmanlığına günlük yaşamlarında doğrudan karşılaşır hâle gelmektedir. Güvencesizlik içerisinde süren yaşamlarında ekonomik kriz koşullarının derinleşmesiyle birlikte okula gidebilmek, eğitim hayatının bir parçası olabilmek oldukça zor. Suriyeli mülteciler içerisinde çalışma çağında olan 15-29 yaş aralığında genç iş gücü neredeyse 1 milyondur. Çalışma çağındaki genç mültecilerin en temel sorunlarını anlamak üzere yapılan araştırmalarda, Suriye’de öğrenciyken Türkiye’ye geldikten sonra geçim zorlukları nedeniyle okulu bırakıp çalışmak zorunda olan gençlerin sayısının her geçen gün arttığı anlaşılmaktadır. INGEV tarafından 2016 yılındaki araştırmaya göre, 12-24 yaş aralığındaki 378 görüşmeciden % 73’ü Suriye’de lise ya da ilkokul öğrencisi iken bu sayı Türkiye’ye geldikten sonra %18’e düşmüştür. Mülteci gençler genel olarak tekstil, inşaat, imalat, geri dönüşüm (kağıt toplama) gibi işlerde sigortasız ve güvencesiz olarak çalışmaktadır. Gençlerin en temel sorunları, işsizlik, dil engeli, yoksulluk, sömürü, ayrımcılık olarak ifade edilmiştir (Kaya,2016:s.19).
Mülteci gençlerin temel sorunlarından birinin eğitime katılamama hâli olduğunu belirtmiştik. Eğitimden uzak kalmanın esas nedenini gelir yetersizliği ve Türkçe bilmeme hâli oluşturmaktadır. Mülteci genç kadınların eğitimden uzak kalma nedenlerine bakıldığında ise ilk sırada “ailelerin okula gitmeye izin vermemesi” gelmektedir. Eğitime katılmak için yeterli zamana sahip olmadığını dile getiren mülteci gençler içerisinde, genç erkekler eğitimden uzak kalma nedenini “çalışmak zorunda olmaktan dolayı zaman kalmaması” olarak ifade ederlerken mülteci genç kadınlar zamansızlık sorununu “ailevi sorumlulukları üstlenmek, kendilerinden yaşça küçük kardeşlerine bakmak” olarak ifade etmektedirler. Bu durumun kendisi toplumsal cinsiyet kodlarının mültecilerin eğitim hakkına ulaşabilmesi açısından da belirleyiciliğini ortaya koymaktadır. Eğitim hayatına dâhil olamayan gençlerin “belirli süreli” kurslara katıldıkları gözlemlenmektedir. Genellikle Türkçe dil kurslarına giderek dil engelini ortadan kaldırmak, çalışırken kurs saatlerine dâhil olabilmenin kolaylıkları ile olmaktadır. Daha kolay iş bulabilmek için de mesleki eğitim kurslarına dâhil olan mülteci gençler, geldikleri ülkelerde bildikleri meslekleri belgelendirmek için de bu yöntemi kullanmaktadır.
Sağlığa erişimde de ciddi sorunlar yaşayan mülteci gençlerin anadilde sağlık hizmetinden mahrum kalmaları ve savaş hâlinin yaratmış olduğu travmalar, ruhsal durum bozukluklarına karşı destek mekanizmalarına ulaşamama hâli, mülteci gençlerin geleceksiz kalma kaygısını sürekli olarak tetiklemektedir.
Genel olarak mülteci gençlerin Türkiye’de düzenli bir işe sahip olma oranları oldukça düşüktür. Çalışma iznine sahip olamayan mülteci gençler, iş bulmadaki en temel sorunu “iş fırsatlarının az olması” olarak değerlendirmektedir. Türkçe dil yeterliliğine sahip olmamak ve mesleki belge yetersizlikleri mülteci gençlerin güvenceli işlere ulaşmasındaki engellerdir.
MÜLTECİ GENÇ KADINLAR
Savaş ve mültecilik öncesinde yapılan araştırmaya göre her dört Suriyeli kadından birinin eşleri tarafından toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağduru olduğu 2010 yılında BM’nin yaptığı çalışmada ortaya konmuştur (Davis, 2016, 1177). Mülteci kadınlar göç yollarında veya yerleştikleri ülkelerde aile üyeleri erkekler tarafından şiddete uğradıklarını bildirmekten çekinerek çok az yardım ve destek talebinde bulunabilmektedir ((AFAD, 2014). Çocuk yaşta evlendirilme, genç kadınların ikinci eş olarak satılması, mülteci olmaktan dolayı korunaksız görülen kadınların istismara açık hâle gelmesi, sınır dışı edilme korkusundan dolayı kolluk güçlerine başvuramama hâli kadınların toplumsal dayanaklarını zayıflatmakta, mülteci genç kadınların istihdama katılımında ise kültürel kodlar belirleyici olmaktadır. Çalışmalarına baba, abi, eş tarafından “izin verilmemesi”, ailenin ev içi sorumluluğunun kendilerinde olması da kadınların istihdama katılmasını engellemektedir.
Mekân ve toplumsal cinsiyet örüntüsünün görünür yeri genç kadınlar için “ev” olmaktadır. Mülteci genç kadınların ev içi günlük yaşam pratikleri temizlik, yemek ve bakım işleri olmaktadır. Mülteci genç kadınlar “ev içine” hapsedilen yaşamlarında sosyalleşmek için sanal mekânları kullanmakta, sosyal medya üzerinden sosyalleşmektedirler..
Suriyeli kız çocuklarının çocuk yaşta evliliği, mültecilikle artan sorunlarla birlikte şiddet yaşantısının görülmesi, dil problemi dolayısıyla yaşanılan sorunlar, özellikle çalışma koşullarının zorluğu, ekonomik yetersizlikler nedeniyle çocuk işçiliğine yönelim ve çocukların eğitim hayatında karşılaştıkları zorluklar en temel sorunlar olarak saptanmıştır. Göç ile birlikte toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin görünürlüğü ve Türkiye’ye geliş ile birlikte kadınların kültürel farklılıklardan etkilenmesi, örneğin genç kadınların çalışmayı talep etme hâli, güç ve cinsiyet ilişkilerindeki değişimlere neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda mülteci genç kadınlar, Türkiye’de yaşayan genç kadınların yaşamları, kültürel aidiyetleri ve şiddetin mağduru olmak yerine “itiraz” eden tarafta olmalarından etkilendiklerini gösteriyor. Özellikle istihdama katılan genç kadınların, toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle uğradıkları ayrımcılığa daha çok “ses” çıkarabildikleri gözlemlenmektedir.
Suriyeli kadınların değişen yaşam koşuları ile birlikte yaşama dair beklentilerinin de değiştiği anlaşılmaktadır. AFAD, 2017 yılında yaptığı çalışmada Suriyeli bireylerin %30’unun geleceğinden umutsuz olduğunu belirtmiştir. Görüşülen Suriyeli bireylerin % 41’i Türkiye’deki Suriyelilerin yarısının Türkiye’de kalıcı olacağını belirtmiştir. Mülteci genç kadınların gelecekten beklentilerinde en ön sırayı eğitime devam edebilmeleri ve düzenli bir işe sahip olma beklentisi almaktadır. Dil öğrenmek, Suriye’de yapmak isteyip de yapamadıkları şeyleri gerçekleştirmek, yaşadıklarında daha kötü bir şey olmaması yönünde istek ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması gelecek beklentilerinde ön sırayı alıyor.
TÜRKİYE’DE MÜLTECİ GENÇ OLARAK YAŞAMAK
Türkiye’de yaşamanın mülteci gençler için çeşitli anlamları var. Genç Mültecileri Destekleme Programı’nın saha araştırmasında görüştükleri mülteci gençlere Türkiye’de yaşamanın anlamı sorulduğunda, Türkiye, katılımcı gençlerin %31’i için geçici olarak koruma, %27 için ise yeni bir anavatanı ifade etmektedir. %22.6’sı için güven ve huzur anlamları taşımakta iken %18’i için bir süre yaşamak zorunda oldukları yer olarak görülmektedir. Bu araştırmada aynı zamanda gençlere Türkiye’de olumlu ve olumsuz buldukları yanları sıralamaları istendiğinde, sağlanan sağlık hizmetleri ve özellikle genç kadınlar için 18 yaşından küçükken evlenmenin yasak olma yasası olumlu bulunurken barınma sorunu, ev kiraların fahiş fiyatlarda olması, iş bulma süreçlerinde gördükleri muameleler ve ücret düşüklüğü, çalışma izni alma hakkının yalnızca patronlarda olması ve sigortasız çalışma gibi olumsuzluklar sıralanmıştır (Özerim ve Telli, 2020:s.9). Bu sorunların kendisi mülteci gençlerin Türkiye’de yaşamasını günden güne zorlaştırırken hukuki statü kazanmak, çalışma yaşamında kayıtlı ve güvenceli işlere sahip olmak, eğitim ve sağlık hizmetlerinden nitelikli olarak yararlanmak gibi temel haklara erişim sağlandıkça bu zorlukların ortadan kalkması daha olanaklı olacaktır. Mülteci genç olarak yaşamanın bir başka zorlu yanı ise medya ve popülist politik söylemler üzerinde inşa edilen göçmen düşmanlığının yerli halkta büyüttüğü öfkenin kendilerine yönelmesi olmakta. Sadece mülteci oldukları için “suçlu, hain veya Türkiye’yi yoksullaştıranlar” olarak görülmeleri onların yaşam hakkının bile ellerinden alınmasına kadar gitmektedir. Bu politik zeminden yürüyen siyasi propaganda, ekonomik kriz, Türkiye’deki yolsuzluk, yoksulluk ve kültürel yozlaşmanın nedeni olarak mültecileri göstererek iktidarın bu koşullardaki payını görünmez kılıyor mültecileri hedef hâline getiriyor. Aynı mahallede oturan ve aynı fabrikalarda atölyelerde çalışan yerli ve mülteci işçiler arasında ayrımcılık körükleniyor ve bundan oy devşirmek üzere toplumun bir arada yaşama pratikleri zayıflatılıyor. Dolayısıyla göçmen düşmanlığına karşı, Türkiye gençliği içerisinde söz söylemek, itiraz etmek ve insanca bir yaşama ulaşırken mülteci gençleri de bu mücadelenin bir parçası olarak görebilmek oldukça önemli.
TÜRKİYELİ GENÇLER İLE MÜLTECİ GENÇLER BİRLİKTE BİR YAŞAM KURABİLİR Mİ?
Mülteci gençler, yerli gençler ile ortaklık kurdukları temel unsurun din olduğunu vurgulamaktadırlar. Din, sosyal yaşam, kültürel benzerlikler mülteci gençlerin yerli gençler ile diyalog kurmasının başat konusu olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin kendi yaşadıkları ülkeye göre en temel farklılığın kadın erkek ilişkileri olduğunu belirten mülteci gençler ile yerli gençler arasında bir sosyal mesafe bulunmaktadır. Bunun esas nedeninin de toplumda körüklenen ayrımcılık olduğunu söylemek gerekir. Dil engeli, sosyal yaşantı farklılıkları, ekonomik krizin kitleler üzerindeki etkisi ile birleşince neredeyse her gün yükseltilen “mültecileri istemiyoruz, geri göndereceğiz!” propagandaları mülteci gençler ile yerli gençler arasındaki sosyal mesafeyi büyüten en temel unsur hâline dönüşüyor. İstihdama katılımda benzer koşullarda olan yerli ve mülteci gençlerin tanışıp arkadaşlıklar kurmaları da doğalında gerçekleşirken bu tek başına arkadaşlık kurma hâli bile yerli işçilerin mülteci işçilerin yaşamlarını görme, onları tanıma ile birlikte yükseltilen düşmanlığı kırıcı olanaklar taşımaktadır.
SONUÇ YERİNE
Sıralanan olumlu ve olumsuz yanlardan anlaşılacağı gibi Türkiye’de genç olmanın tüm zorluklarını taşıyan mülteci gençler, bir de mülteci olmaktan dolayı katmerli sömürünün öznesi olmakta. Yalnızca dil bilmeme hâli bile toplumla kurulan bağın ne denli sekteye uğradığını gösterirken bir de eğitimde olması gereken gençlerin istihdama katılma zorunlulukları bugün Türkiye gençliği ile benzer süreçleri yaşamalarına neden olmaktadır. Türkiyeli gençler ile mülteci gençlerin iş gücü piyasasına katılım biçimlerinde çeşitli ortaklıklar vardır. Türkiye’deki genç işsizlik, mülteci genç işsizliğin yüksekliğiyle paralel ilerlemektedir. Her iki genç grubu da vasıf gerektirmeyen, kayıt dışı işlerde istihdam edilmekte, eğitim yerine istihdama dâhil olmada ortaklıklar büyümekte. Bu ortaklıklarda başat rolü Türkiye’deki kayıt dışı ekonomi almaktadır (Çoban, 2018). Kayıt dışılığın ortadan kaldırılması hem Türkiyeli hem de mülteci gençlerin istihdama güvenceli işler üzerinden katılımını sağlamak açısından önemlidir. Mülteci olmaktan dolayı patronların açık istismarına maruz bırakılan genç işçiler, birliği kurabildikleri noktada yerli işçilerin sahip olduğu asgari koşullara (çalışma izni, sigorta) sahip olabileceğini düne göre daha çok tartışma imkânı bulmaktadır. Sendikalaşma ve örgütlenme hakları önündeki yasal sınırların ortadan kaldırılması, genç işçilerin Türkiye’nin motor gücü olarak kabul edildiği Türkiye’de sendikaların da mülteci genç işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına dair politika üretmesi hayati bir yerde durmaktadır. Mültecilerin içinde bulunduğu koşullara dair kalıcı çözüm üretmeyen politikalar bugün açısından mülteci toplumunu güçsüzleştirmektedir. Dolayısıyla her an gideceklermiş gibi değil, burada yaşamlarını kalıcı olarak kuracaklarmış düsturu ile hareket eden politikalar üretmek birlikte bir yaşam inşa etmenin en temel dayanağıdır.
KAYNAKÇA
- AFAD, 2014, Türkiye’de Suriyeli Kadınlar Raporu, Ankara.
- İNGEV. (2017) İstanbul’da İstihdam Trendleri
- İNGEV. (2017) Suriyeli Mülteci Hayatlar Monitörü
- Kaya, A. (2016) Syrian Refugees and Cultural Intimacy in Istanbul: “I feel safe here!”, EUI Working Paper RSCAS 2016/59.
- Çoban, B. (2018). Türkiye’de İşsizlik Profili Bağlamında Suriyeli Gençlerin İstanbul İşgücü Piyasasına Katılım Sorunlar, Çalışma ve Toplum, 2018/1.
- Özerim G. Telli M. (2020). Türkiye’deki Genç Mültecilere Yönelik Destek Mekanizmalarının Geliştirilmesi İçin Durum ve İhtiyaç Analizi Çalışması Raporu
- https://yenie.net/multeci-gencler-ve-calisma-hayatina-katilimlari/