1-MALTEPE’DE GREV KIRICILAR
Maltepe Belediyesinde hakları için direnen temizlik işçileri iş durdurdu. Direniş süresince işverenler direnişi kırmak için her yolu denedi. Göçmen işçilere grev kırıcılığı yaptırmak dahil! Grevdeki işçiler denetim sırasında bir Afgan işçiye rastlamışlar. Üzerinde belediyenin verdiği iş kıyafeti varmış. İşçiler bunu sosyal medyada paylaştılar. Zavallı adamın söyleyebildiği tek şey şuydu: “Türkçe bilmiyorum.”
Direnişçi işçilerden Ali Sönmez’i aradım, anlattıkları çarpıcı: “Her 6 ayda bir işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi alırız. İşe başlamak için sertifika şart. Hiç eğitim verilmeden olmaz. Aksi takdirde kolun, bacağın kopabilir. Dil bilmez, eğitim almamış göçmen çalıştırmak onun canına kastetmektir. Bizim derdimiz göçmen işçilerle değil, işverenlerin haksız uygulamalarıyla.”
Neyse ki grev kazanımla sonuçlandı. Ama bu direniş, grev kırıcılığında işverenlerin işi nereye götüreceklerini de göstermiş oldu. Bu hadiseden ders alınmalı: Sendikalar grev ve direniş zamanlarında göçmen işçilere de seslenmeli, hem de kendi dillerinde.
2- FRANSA’DA ‘KAĞITSIZ’ GÖÇMENLER GREVİ
Oturum hakkı olmayan ve “kağıtsızlar” diye bilinen göçmen işçiler Fransa’da greve gittiler. Onlara öncülük eden ise CGT Sendikasıydı. Paris’ten Deniz Uztopal’ın haberine göre; göçmen işçiler grevi “kaçak” çalıştırıldıkları işyerinde yapmışlar. Akraba kimliği ile çalışan işçiler, bu durumu fırsata çevirip esnek çalışmayı dayatan patronlara da esaslı bir tokat atmışlar.
CGT greve öncülük etmekle aslında bir taş atıp iki kuş vurmuş oldu: Hem göçmen işçilerin eylemini örgütleyerek sendikanın güçlenmesini sağladı, hem de “mezarda emeklilik yasası”na karşı çıkan Fransız işçilerini göçmenlere karşı kışkırtan Macron hükümeti boşa çıkartıldı.
Bu tecrübe sadece Fransa işçi sınıfının değil dünya işçilerinin de hanesine yazıldı. Türkiye işçi sınıfının ve bizdeki sendikaların es geçmemesi gereken bir deney bu.
3- MEKKE’DE TÜRKÇE GREV BİLDİRİSİ
Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinde bir slogan: “İnşaat İşçileri Köle Değildir!” İşçilerin arkasında bir tabela: Baytur. Firma şantiyesinde çalışan ve aylardır ücret alamayan işçiler grevde. Onlar da göçmen, onlar da işçi, bizim gurbetçilerimiz.
İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikasının desteğiyle başlamış grev. İşçilerin, bir telefon ekranından bütün dünyaya seslendikleri o bildiride ise şunlar yazılı: “Haklarımızı alana kadar grevimize devam edeceğiz. Bizleri köle gibi çalıştırıp yetmezmiş gibi en temel hakkımız olan ücretlerimizi gasbetmeye çalışmalarına karşı sonuna kadar direneceğiz. Tüm yetkili kurumları göreve davet ediyoruz. İnşaat işçileri köle değildir.” O bildirinin dili Türkçe.
Demek ki neymiş? Göçmen işçiler meselesi sadece Türkiye’ye gelen ‘yabancı işçilerin’ değil, Türkiye’den gurbete giden memleket insanımızın da sorunuymuş. Bu durumda sendikalar din, dil, kimlik ya da yerli-yabancı işçi ayrımı yapabilir mi?
4- SAYADA GREV VAR SENDİKA YOK
Suriye savaşı ve arkasından yaşanan göç emek sahasını da değiştirdi. Türkiye’de 1.4 milyon kadar Suriyeli işçi var. Peki, geride kalan 8 yılda yerli ve mülteci işçilerin ortak hak mücadelesine dair ne var? Birkaç küçük tekstil atölyesinde iş bırakmalar, o kadar. Tabii büyük saya grevini saymazsak!
Saya (ayakkabı) işçileri en son Kayseri, Antep ve Adana’da greve çıktılar. Hepsinde de ücret artışı sağladılar. Daha önce (2017’de) 16 büyük kentte 50 bin sayacının grevi vardı. İş bırakanlar arasında Suriyeli işçiler de var. Ama bu devasa işçi ordusunun bir sendikası yok! Kurabildikleri ortak komiteler ve birkaç dernek var, o kadar. Peki neden sendika yok? Çünkü işçilerin sigorta kaydı yok, içlerinde mülteci çok. Sendikalar bu yüzden sayacılara yaklaşmıyor. Peki, engel mi örgütlenmeye? Kanunen belki engel ama fiilen bunu başarmak mümkün.
Sayada sınıf yapısı ve çalışma koşulları modern fabrikalara göre ilkel. Ama yine de saya grevi, yerli ve yabancı işçilerin ortak örgütlenmesi (sendikalaşması) için incelenmesi gereken bir model. Çünkü bugün okul sıralarında oturan yarım milyon mülteci çocuk, yarınlarda, fabrikaların yeni proleterleri olacak.
GÖÇMEN İŞÇİLER İÇİN KONGRE KARARI
Türkiye’de 2 milyona yakın göçmen/mülteci işçi var. Ama bu dinamik sendikaların pek gündeminde yok. Bu bakımdan dün yapılan DİSK/Gıda-İş Sendikasının kongresi çok ama çok önemliydi.
Birincisi, sendika bu kongresiyle “göçmen/mülteci işçiler dairesinin kurulmasını” tüzük maddeleri arasına ekledi.
İkincisi, divana sunulan önerge oylanarak şu karar alındı: “Göçmen ve mülteci işçilerin sendikalarda örgütlenmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bütün sendikalarda göçmen/mülteci işçi büroları kurulmalı ve göçmen işçiler her kademe ve düzeyde sendika yönetimlerinde temsil edilmelidir.”
Üçüncüsü, sendikanın çalışma raporunda mülteci işçilere geniş yer verildi. İşte küçük bir bölüm: “…Patronların göçmen emeğine bakışının bir yansıması da onu bir rekabet gücü olarak kullanmasıdır. Böylece işçi sınıfının 200 yıla varan mücadelelerle kazanılmış hakları tasfiye edilmek istenmektedir. Fakat ne göçmen ne de mülteci işçiler yerli işçilerin yoksullaşmasından sorumludur. Bunu iddia edenler işçi sınıfının birleşik, enternasyonal mücadelesine zarar verenlerdir… Dokuzuncu yılında mülteci işçiler Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır artık. Bütün diğer iş kollarında olduğu gibi gıda iş kolunda da gelişme bu yöndedir. Sendikalarımız yerli mülteci ayırımı yapmadan bütün işçilerin ortak sendikada birleşmesi için çalışmaktadır. Göçmen ve mülteci işçilere seslenen sendikamız örgütlenme çağrıları yapmaktadır…”
ÖZETİN ÖZETİ
Dört direniş ve bir sendika kongresinden çıkan sonuç şudur: Yerlisiyle göçmeniyle, işçi sınıfı sermayenin amansız sömürüsüne karşı ayağa kalkmaya, gözlerini açmaya başlıyor. Sendikalar da gözünü açarsa süreç çok daha hızlı ilerleyecek.
04 Kasım 2019
https://www.evrensel.net/yazi/85064/dort-direnis-bir-kongre-gocmen-isciler-nasil-orgutlenir