“…Buradaki apartmanların en alt katları imar planında kömürlük diye geçer, ama ne yazar! Zira uyanık bina sahipleri, yoksul işçi ailelerine bu kömürlükleri ‘kiralık daire’ diye verirler. Bizim en alt katımızda, her yağmur yağdığında lağım suyuna boğulan Kürt bir aile yaşıyor; karşı apartmanın en alt katında ise Suriyeliler. Bir yaz yağmurunda, o Suriyeliler de bir su baskınıyla tanışmış oldular…”
Yukardaki alıntı 2014 yılında yayımlanan “Mülteci İşçiler” kitabımdan. Anlatılan mahalle benim yaşadığım mahalle. Ama anlatılan hikaye sadece bizim mahallenin hikayesi değil. İstanbul’a yağmur damlaları inmeye başladığında hop oturup hop kalkan yüz binlerce insanın hikayesi. Bodrum katlarda yaşayanların, su baskınlarına maruz kalanların, lağım suları içinde boğuşanların hikayesi.
Geçtiğimiz hafta yine bir sağanak yağış oldu. Bu kez sel suları Esenyurt’u vurdu. Bodrum katlara doluşan yağmur suları adeta kiracıların canına okudu. Boğulmak üzere olan üç mülteci çocuk son anda kurtarıldı. Bir yurttaş suların tavana kadar yükseldiği “ev”de, kendisine uzatılan hortum sayesinde nefes alabildi ve kurtuldu! Şaka gibi ama bütün bunlar 21. yüzyılda, yazın ortasında ve “mega kent” İstanbul’da yaşandı.
Daha da kötüsü, Suriye’den gelen bir mülteci yağmur sularında boğularak can verdi! İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, yaptığı açıklamada, “Maalesef 30-32 yaşlarında bir Suriyeli misafirimiz vefat etti” dedi. Doğrusu, Independent Türkçe’den Cihat Arpacık olmasaydı, o isimsiz “Suriyeli misafirin” kim olduğunu öğrenemeyecektik. Arpacık’ın haberine göre, hayatını kaybeden mültecinin adı Ahmed Şaban’dı. Aslında Şaban Suriyeli değil bir Filistinliydi. İsrail zulmünden kaçan ailesi Suriye’de bir mülteci kampına sığınmıştı. Ahmed Şaban kamplarda doğan binlerce mülteciden biriydi. 2011 yılında Suriye’de iç savaş başlayınca çatışmalar kampa da sıçramış ve anne babasını kaybeden Şaban Türkiye’ye gelmişti. Amacı Almanya’daki kardeşinin yanına gitmek olan Şaban, AB-Türkiye arasında imzalan anlaşmalar nedeniyle Türkiye’de sıkışıp kalmıştı. Öldüğü gün, eşya taşımak için yardıma gittiği arkadaşıyla birlikte bodrum kattaki eve sığındığı ortaya çıktı!
DHA’nın haberine göre Büyükçekçemece Savcılığı bir kişinin ölümüne 4 kişinin yaralanmasına neden olan olayla ilgili soruşturma başlattı. “Dere yatağında bulunan bölgeye imar izni verildiği, sığınak olması gereken yerlerin dairelere çevrilerek kiraya verildiği, dere istinat duvarlarının delindiği”ne ilişkin iddialar, soruşturmanın başlıkları.
Peki, bu soruşturma ne kadar yukarı doğru çıkabilecek? Özellikle AKP’li belediyeler döneminde şaha kalkan rantsal dönüşüm planlarının üzerine ne kadar gidilecek?
Hatırlarsak; 2009 yılında yaşanan sağanak yağışlar da İkitelli ve Halkalı’yı vurmuştu. O zaman tır garajında araçlarının içinde uyuyan şoförlerden 10’nu boğularak ölmüştü. Bir servis aracında bulunan 7 işçi sel sularında boğulmuş, tekstil atölyelerinden işçilerin cesetleri çıkarılmıştı. Böyle nice vaka sayabiliriz. Yağmur sularının emecek toprak bulamadığı için setler parçaladığı, binalar yıktığı artık herkesin malumu.
“Sığınak olması gereken yerlerin dairelere çevrilerek kiraya verilmesi” meselesi ise tek olaya indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir mesele. O nedenle önce şu soruları sormak lazım: İstanbul genelinde kaç apartmanda “sığınak” ya da “kömürlük” vardır? Bahsi geçen ve zinhar kiraya verilemeyecek bu yerlerin kaçı garibana, mülteciye kiralanmış ya da “konut” adı altında satılmıştır? Cana kasteden bütün bu usulsüzlükler neden denetlenmemiştir? Bu rezalete, ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimler niçin sessiz kalmışlar, nasıl yol vermişlerdir?
Bitirirken şunu ekleyelim: O bodrum katlara, dün, ekmek parası için İstanbul’a gelen yoksul Anadolu insanları, ‘90’lı yıllarda köyleri boşaltılan Kürt yoksulları dolduruluyordu. Bugün onların yerini Suriyeliler aldı. Yani öncekilerin yaşadığı mekansal ayrıştırma ve ötekileştirmeye bugün mülteciler maruz kalıyor. Mülteciler için kullanılan “misafir” tabiri de bunu kolaylaştırıyor. Ve ne acıdır ki durumu biraz düzeltip üst katlara çıkanlar, bodrumdakilere tepeden bakmaya başlıyor.
Sonuç: Apartman diplerinde “sığınak” ya da “kömürlük” diye geçen alanların usulsüz biçimde kiraya verilmesi kabul edilemez, sürdürülemez. Acil ve kapsamlı denetim şart. Elbette bunun, mülteciler ve en alttaki yurttaş emekçiler için “insanca barınacak konut” talebiyle desteklenmesi gerekiyor. Emek sahasındaki talepler kadar, konut hakkı için mücadele de yerli ve göçmen emekçilerin ortaklaşmasını gerektiriyor.
29 Haziran 2020
https://www.evrensel.net/yazi/86639/bodrumlarda-yasamak-su-baskinlarinda-bogulmak