Avrupa Birliği ile yaşanan siyasi gerilim hazirana kadar buzdolabında tutulacak gibi. Avrupa Konseyi üyeleri video konferansında Türkiye’ye ılımlı mesajlar verilse de AKP Hükümetine özellikle Doğu Akdeniz, Libya, Kıbrıs, Güney Kafkasya gibi dış politik meselelerde “Provokasyona gelmeme” uyarısı yapıldı. AB Türkiye’ye “Gümrük ve ticarette ilerleyelim ama dış politikada sizi biraz izleyelim” diyor. Türkiye’de yaşanan hak ihlalleri ise AB’nin umurunda değil. Daha doğrusu AB pragmatizmi, bugünkü pazarlığı bozar düşüncesiyle Türkiye’deki hak hukuk meselelerine mesafeli duruyor.
ABD-Rusya geriliminde arada epey sıkışmış olan Türkiye’nin, AB’ye karşı masaya sürebileceği en güçlü kart ise mülteciler! Bu yüzden video konferansı sonrasında yapılan yazılı açıklamada Türkiye bir kez daha AB tarafından “takdir”le karşılandı. Açıklamanın mültecilere dair iki maddesinde şu ifadeler yer alıyor:
Madde 13– Türkiye’nin 4 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmasını takdirle karşılıyoruz ve Avrupa Birliği’nin mültecilere ve ev sahibi toplumlara yönelik yardımlarının devam etmesi konusunda mutabıkız. Türkiye’nin yanı sıra Ürdün, Lübnan ve bölgedeki diğer yerlerdeki Suriyeli mültecilere dönük finansmanın devam ettirilmesi doğrultusunda Konseye teklif sunması için Komisyona çağrıda bulunuyoruz.
Madde 14- Göç yönetimi konusunda, tüm göç güzergahlarını kapsayan daha geniş AB stratejisi kapsamında, Türkiye ile olan iş birliği AB-Türkiye Bildirisi’ne uygun bir şekilde ayrımcılık yapılmaksızın, özellikle sınır koruma ve yasa dışı göçle mücadele ile düzensiz göçmenlerin ve reddedilen ilticacıların Türkiye’ye geri gönderilmesi gibi alanlarda güçlendirilmelidir.
İlk maddede görüldüğü üzere Türkiye’ye yine “göçmen deposu” rolü biçiliyor. Göçün ve mültecilerin engellenmesinde AB finansör olurken Türkiye’ye bekçilik görevi veriliyor. Peki, bu yeni pazarlık kaç milyar dolara bağlanmış olabilir?
2020 şubat ayında “Ey Avrupa” diyerek mültecileri Pazarkule Sınır Kapısı’na yönlendiren Erdoğan Hükümetin bu hamlesinde pek de başarılı olamamıştı. Mülteciler üzerinden yaşanan AB-Türkiye “muharebesi”nde AB’nin zulmü galip gelmişti. Umutları çalınmış ve kullanılmış halde sınırdan dönen mülteciler ellerindeki son birikimlerini de kaybetmişlerdi. 2 Mart 2020 günü Erdoğan basına şu demeci verecekti: “AB, 18 Mart Bildirisi’nin gereklerini tam olarak yerine getirmemiştir. ‘Size 1 milyar euro göndereceğiz’ diyorlar. Kimi aldatıyorsunuz? Bizatihi bu parayı da istemiyoruz. 40 milyar doları harcayan Türkiye Cumhuriyeti, onların vereceği parayı da bulur.”
Bu hatırlatmadan sonra, şimdiki pazarlığın 1 milyar avronun epey üzerinde bağlandığını tahmin etmek zor değil. Erdoğan’ın birkaç gün önce Almanya Başkanı Merkel ve İtalya Başbakanı Draghi ile 18 Mart Geri Kabul Mutabakatını güncellemesi de bu pazarlıklardan bağımsız değil.
Gelelim 14’üncü maddeye. Buradan da anlaşılıyor ki; AB kesenin ağzını açarken, Türkiye’nin göç engelleme politikasını kendi göç engelleme politikalarına entegre etmek istiyor. AB’nin 1 Ocak 2021’de yürürlüğe koyduğu “Göç ve İltica Paktı” bu entegrasyonun rotası olacak gibi.
AB bu pakt ile ne diyor, onu da kısaca hatırlayalım: Sınır güvenliği, geri göndermeler ve iltica işlemleri AB ajanslarına havale edilecek. Bütün bu mekanizmalar özelleştirilirken ihaleler şirketlere ve taşeronlara verilecek. AB’nin göçmen emeği ihtiyacı “Kullan-at” şeklinde göçmen işçilerle geçici sözleşmeler şeklinde telafi edilecek. Devreye özel istihdam büroları girecek. Kısacası, göçmen sömürüsü ve mültecilere karşı mücadele, kapitalist şirketlerin kalkınma alanı haline getirilecek.
Dolayısıyla mülteci pazarlığında sadece telaffuz edilen paralara değil, ihalelerden pay kapmak için yarışa girecek iş birlikçi burjuvaları da izlemek lazım.
Suriye savaşı ve göçün 10’ncu yılında emperyalizm yerinde durmuyor, mültecilerin daha nice 10 yıllarını karartmak için strateji üzerine strateji kuruyor. “İnsani yardım” lafını ağzından düşürmeyen AKP hükümeti ise pazarlıklara ve iş birliğine devam ediyor.
29 Mart 2021
https://www.evrensel.net/yazi/88432/akpnin-multeci-pazarligi