Kayseri’de mültecileri hedef alan ve diğer kentlere yayılan linç dalgası zincirleme gelişen dördüncü linç dalgasıydı. Şimdi de Kürtleri hedef alan ırkçı saldırı haberleri çoğalmaya başladı. Kürtlere yönelik linçler kaçıncı dalgaya ulaştı, bunu saptamak zor. Çünkü baskı, tehdit ve linçlerin ardı arkası kesilmiyor. Öyle görülüyor ki, faşizmin kitle desteğine, ırkçılığın ise her defasında yeniden örgütlenmeye ihtiyacı var. Bu yüzdendir ki topun ağzına mülteci toplumu ve Kürtler konuyor.
Suriyelilere yönelik ırkçı nefret ve saldırılar bir süre olsun Kürtleri “görünmez” kılmıştı. Hatta öyle ki, mültecilere yönelen milliyetçi şiddet dalgasına Kürt, Alevi gençlerin de katılması hedeflenmişti. Fakat “bozkurt” işaretinin yükseldiği her galeyan sahasında plan suya düştü, tezgâhı anlayan gençler geri çekildi.
Otoriterleşen rejim tıkandığı yerde toplumu yeniden dizayn etmek ve iktidar tahkimatını sürdürmek için faşist kitle desteğine ihtiyaç duyuyor. Kürt düşmanlığı üzerinden yükseltilen ırkçılık ve şovenizm onlar için en kestirme yol. Düğün baskınları, halay tutuklamaları neden durup dururken devreye kondu? Renklerin, Amedspor forması giymenin, Kürtçe şiirin, hatta ıslığın hedefe konmasıyla aslında sokaktaki şiddete de siyasal bir iklim hazırlanmış oluyor.
İşler öyle bir yere vardı ki, kontrgerilla cinayetleriyle anılan “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın portre fotoğrafı bir grup Sakaryaspor taraftarına maske olarak dağıtıldı. Elde kılıç, yüzde “Yeşil” maskeleriyle maça giden güruh Kürt düşmanlığıyla zehirlenmişti. HÜDAPAR liderini Ahlat zirvesine katarak verilen o “meşruiyet pozu” nasıl 1990’lı yılları akla getirdiyse; Sakaryaspor maçına giderken takılan “Yeşil” maskeler de aynı şeyi akla getirdi. Sanki iki mesaj birden verilmişti: Bir mesaj en karanlık güçlerin post koalisyonu içindi. Diğer mesaj Kürtlere, Kürtler üzerinden tüm muhalefete tehditti. Bu retorik yeni değil. 2015 seçimlerinde “Bize oy vermezseniz sokaklarınızda yeniden Toroslar dolaşır” diyenler memleketi karanlık tünele sokmaktan çekinmemişlerdi. 7 Haziran-1 Kasım 2015 aralığında yaşanan katliamlar zinciri hala hafızalarda. Bugün Diyarbakır’da Batman’da gerçekleşen kafe ve havuz baskınları da bir başka karanlık tünele “yeşil” ışık yakıyor.
AKP 31 Mart yerel seçimlerinden beri ikinci parti. Ekonomide göstergeler fena, kemer sıkma programı işçileri, köylüleri sokağa dökmeye başladı. Ortadoğu ve Kafkaslardan savaş sesleri yükseliyor. Tam da böyle bir zamanda Kürtfobia tavan yapıyor. Kürtlerin demokratik talepleri bir kez daha “beka” sorunu denerek hedefe kondu. Avukatlık mesleğine adım atan Bermal’in Diyarbakır Barosu’nda okuduğu Türkçe ve Kürtçe yemin üzerinden fırtınalar koparılması boşa değil. Kürt düşmanlığının hem yoksul halk hareketini böleceğine hem de ırkçı faşist dalgayı büyüteceğine inanılıyor. Bir taşla iki kuş!
BİR KESİŞME KÜMESİ: GÖÇ-İZ DER
Sistemin hem Kürtleri hem mültecileri aynı anda hedefe koymasının bir tipik örneği de Göç-İz Der’in malvarlıklarının dondurulmasıydı. Göç-İz Der (Göç İzleme Derneği) 2017’de kuruldu. Çatışmalı süreçlerde yerinden edilmiş Kürtlere ve Kürt göçüne odaklanan dernek din, dil, ırk ayrımı yapmadan bütün mülteci topluluklara el uzatmaya çalışıyor. Yöneticileri tutuklanan, yargılanan ve beraat eden derneğin mal varlıkları yine de donduruldu. Mahkeme kararı “beraat”, dondurmaya gerekçe “iltisak”! OHAL genelgelerinden pek tanıdık.
Bir garabet de Filistin’le dayanışma eyleminden. Filistin için Bin Genç üyelerinin yaptığı eylemden. Eyleme katılan Filistinli genç Hükümeti eleştirince apar topar Geri Gönderme Merkezine atıldı. İsrail’i eleştirmek serbest, Türkiye’den giden ticaret gemilerini, bu gemilerin sahiplerini eleştirmek deport (sınır dışı etme) konusu!
Kısacası iktidar güçleri makbul Kürt ve makbul mülteciler istiyor. Biat etmeyen, teslim olmayan, itiraz sesini yükseltenler zorbalık ve zulümle karşılaşıyor.
İŞÇİ SINIFININ ÖTEKİLERİ: KÜRTLER VE MÜLTECİLER
Irkçı saldırılar Kürt işçileri de hedef aldı. Muğla’da Kürt tarım işçilerine yapılan saldırının ardından Samsun’da tarım işçilerinin topluca kaldığı bina tarandı. Nevşehir’de güneş enerjisi montajında çalışan 13 Kürt işçi feci şekilde darp edildi. Gerekçe işçilerden birinin Amedspor forması giymesi. Silah, demir çubuk ve bıçak kullanılan saldırıda ne gariptir ki yaralı olan Kürt işçisi tutuklandı. İnşaat iş kolunda çalışan Kürt işçiler de saldırıların mağduru.
Mültecilerden sonra (yer yer mültecilerle birlikte) Kürt işçiler hala en ağır, en güvencesiz, en ölümcül, en alt işlerde ve en ucuza çalışan proleter kesimler. Linç dalgası onların daha da bastırılması, yedek işgücü olarak işsizler ordusuna katılması ve emeklerinin daha da ucuzlatılması sonucunu doğuruyor. Ekonomik krizin faturasını “Türk işçiler” beş çekiyorsa, Kürt ve mülteci işçiler on kez çekmeye zorlanıyor. Şovenizm ve ırkçı saldırılar işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışmasına da darbeler vuruyor. Kürt, Arap, Suriyeli işçilere saldırı olurken sendikalar sessizliğini koruyor. Karar verilmeli: Çifte baskı ve sömürüye tabi tutulan, linçe maruz kalan Kürt işçiler Türkiye işçi sınıfının bir parçası mı değil mi? Zira demokrat kesimler kadar sendikalar ve emek güçleri de Kürtlere ve mültecilere yapılan bütün bu zorbalıklar karşısında aslında bir turnusol sınavından geçtiklerini bilmek durumundalar. Bukalemun olmak ya da olmamak, belki de bütün mesele bu!
AHLAT’IN KARŞISINA NASIL BİR FOTOĞRAF KONACAK?
Karanlık güçler koalisyonu sembolik fotoğraflarla el ele yürüyor: Bir yanda Ahlat, diğer yanda Sakarya. Söylenen sözler, edilen tehditler, fotoğraflardaki mesajlar muhalefet çizgisini de hizaya getirmeyi amaçlıyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin Kürtlerle arasına çizgi çekmesi isteniyor.
Özgür Özel’in “Ahlat’ta o fotoğrafı verdi ki yeni tartışmalar başlasın… Oyuna gelmeyecek kadar sabırda olun” sözleri bu zorlu süreci ne kadar karşılayabilir? Mücadele ve muhalefet anlayışı sadece ekonomik alana indirgenir ve erken seçime odaklanırsa; demokrasi mücadelesinin gerekleri arka plana atılırsa, bu zorlu sürecin aşılamayacağı açık. Bu tutum sadece CHP bakımından değil, sol, sosyalist, demokratik bütün siyasal, sendikal yapılar bakımından da geçerli.
Karanlıklar koalisyonu karşısında verilecek ortak fotoğraf, içinde ırkçılığa karşı mücadele yoksa bir işe yaramaz. Temel insan hakları, mülteciler ve enternasyonalizm yoksa yine işe yaramaz. Kürtler ve Kürt sorununun demokratik çözümü yoksa, eşit yurttaşlık savunulmuyorsa hiç işe yaramaz. 1 Eylül Dünya Barış Günü mitinglerinden yükselen sesi de böyle okumak gerek.
https://ilketv.com.tr/fasizmin-kitle-konsolidasyonu-icin-kurtlere-ve-multecilere-linc/