G20 Zirvesi 9-10 Eylül tarihlerinde Yeni Delhi’de gerçekleşti. Rusya ve Çin’in zirvede yer almaması, Ukrayna savaşı en çok tartışılan başlıklardı. G20’ye dair ekonomik ve siyasal boyut birçok yazı ve makalenin konusu oldu. Aynı zirvenin alt oturumu olan ve dünya sendikalarının bir araya geldiği Labour 20 (L20) de önemsiz değildi. Zira L20, sermaye dünyasına biat eden utanç kararlarına imza attı.
Bir önceki yıl Endonezya’da gerçekleşen L20 buluşmasında ITUC Genel Sekreteri Sharan Burrow şu konuşmayı yapmıştı: “Başta gençler, kadınlar ve göçmenler, milyarlarca işçi benzeri görülmemiş bir gelir kaybına uğradı, sosyal güvenlikten mahrum kaldı. Ama 2021 yılında dünya ekonomisi 500 yeni milyarder yarattı ve servetleri Endonezya’nın GSYH’nin 2 katı kadar arttı…” Yani dünya pandemiden çıkarken ve büyük insanlık açlıktan, hastalıktan kırılırken sermaye birikimi 500 yeni milyarder yaratmıştı.
L20 Endonezya buluşması lafızda da olsa “sosyal adalet” çağrısıyla bitti. 2023 Yeni Delhi buluşmasında konuşan L20 Başkanı Hiranmany J. Pandya ise dünyanın en zengin devletlerine “fikir birliği oluşturmak için gösterdikleri titiz ve taktiksel çalışma” için teşekkür etti. Pandya, aynı zamanda Hindistan’ın en büyük sendikalarından BMS’nin (Bharatiya Mazdoor Sangh) genel başkanı.
Her yıl G20 şemsiyesi altında toplanan L20 zirvesi önce 18-20 Mart Abmritsar toplantısını yaptı. Ardından 22-23 Haziran Patna Buluşması gerçekleşti. Yeni Delhi buluşmasıyla sonuçlar deklare edildi. Bütün bu toplantılardan süzülen 5 başlık bildirgeye de yansıdı:
1- Evrensel Sosyal Güvenlik
2- Uluslararası Göç: Sosyal Güvenlik Fonlarının Taşınabilirliği
3- Değişen İş Dünyası: G20 Ülkelerinde Yeni İstihdam Fırsatları ve Zorluklar
4- Beceri Geliştirme: Paydaşların Görevleri ve Sorumlulukları
5- Kadınlar ve Çalışma Hayatının Geleceği
Normal olan, işçi sınıfı sendikalarının hükümetler ve patron örgütleriyle bu 5 başlık etrafında kıyasıya mücadeleye girmesidir. Ama L20 Başkanının Hindistan’ın aşırı sağcı Başbakanı Modi’ye ve dünya devletlerine yaptığı teşekkür konuşması bunun tersini söylüyor. Öyle ki, o konuşma hizmetkarlığın belgesi gibi. Gelelim süslü başlıkların altındaki tuzaklara.
L20 Nereye koşuyor?
L20 yapay zekâ gibi teknolojideki gelişmelerin zenginlerle yoksullar arasındaki gelir dağılımını kapamadığını tersine daha da açtığını söylüyor. Fakat bu çelişkinin ortadan kalkmasını sadece “evrensel sosyal güvenlik sistemi”nin güçlendirilmesine indirgiyor. İşçiler için talepleri yükseltmek yerine KOBİ’lere sigorta teşviki istiyor. Hükümetlere de bu teşviki halkın kaynaklarından karşılama tavsiyesinde bulunuyor. L20, “Gelir dağılımdaki adaletsizliğe karşı sınıf kavgasını yükselteceğiz” diyemiyor.
Ve ikinci başlık. Uluslararası göçmen işçiler, sosyal güvenlik sorununu en ağır yaşayan kesimler. Öyle ki L20 Başkanı uluslararası işgücüne katılan Hintli işçileri örnek göstererek, ülkesine dönen birçok işçinin sosyal güvenlik fonlarının değerlendirilmediğinden ve bu birikmiş fonların boşa gittiğinden yakınıyor. Gerçekten de göçmen işçilerin emeklilik, ölüm/sakatlık sigortası, tazminat gibi müktesep hakları böylece buhar olup uçuyor. Vurgu önemli. Lakin önerilen çözüm yolu yine tuzaklarla dolu. L20, patronlar dünyasına şöyle akıl veriyor: “Sosyal güvenlik programlarına ilişkin ulusal verileri, vatandaşlık ve göçmen statüsünü güvenilir göstergelerle ve ikametle sabitleyin. Böylece devredilebilir (fon) gelirlerin potansiyel mali sonuçları daha kolay hesaplanır. Göçmen işçilerin etkin veya fiili sosyal koruma kapsamını tahmin edin ve fonları değerlendirin…” (!)
L20 bildirgesi hızını alamıyor. Küresel finans kuruluşlarına göçmen işçi fonlarını bir pasta gibi sunarak, özel ve sosyal ortaklıklar öneriyor. Ne tuhaf! Önceki yıllarda da küresel finans aktörleri göçmen işçilerin havale yoluyla gönderdiği paralara göz koymuştu. Kayıt dışı havale koridorları üzerinden ailelere gönderilen bu paraların banka sistemine çekilmesini önermişlerdi. Yani göçmen işçilerin yığınla sorunu dururken, L20 adeta G20’nin kalkınma ajansı gibi çalışıyor ve paraya dönüşecek gündem başlıklarını öne alıyor.
Üçüncü ve dördüncü başlıklar iç içe olduğu için birlikte değerlendirmek mümkün. L20 bildirgesi “Teknolojik yenilik, insan ve insan mantığının değil kâr mantığının peşinde” diyor. L20 sendikacıları kapitalizmin üzerinden atlıyor. Beri yandan, “İşçilerin refahı için iş dünyasında daha yüksek değerlerin inşa edilmesine ihtiyaç var” demekten de geri durmuyor. L20 dünyadaki işsizliğin, yoksulluğun sebebini ağır çalışma koşullarına ve emek sömürüsüne değil, “işçilerin beceriksizliğine” bağlıyor. Buradan yola çıkarak üçlü mekanizma öneriyor. İşçi sendikaları, iş dünyası ve hükümetlerden oluşacak bu mekanizmayla “nitelikli” ve “becerikli” işçi yetiştirmenin sözünü veriyor. “Düzenli ve beceriye dayalı göç yolları” vurgusu da işin bonusu. Çünkü göçmen emeğinin zapturapt altına alınması “nitelikli işgücü ihtiyacı” olarak cilalanıyor. L20 “doğaya saygılı” işçiler vurgusu yaparak aynı zamanda yüksek teknolojiyle malül “yeşil sömürüye” kapı açıyor. Yeşil kapitalizme göz kırpıyor.
Son başlık kadın emeğine dair. G20 “Mor Ekonomi” sloganını ortaya atıyor, L20’nin sendikaları da bunu alkışlıyor. Oysa kavram esasen iş dünyasında burjuva kadın girişimciliğini teşvik ediyor. “Kadının öncü rolü” kadın girişimciliğine bağlanıyor. Tarım plantasyonları, balıkçılık, ev içi işler, bakım işleri ve esnek çalışmada artan kadın işgücüne dikkat çekilirken sömürü pas geçiliyor. L20’de kadınları sınıf mücadelesinin öncü gücü yapmak diye bir ilke yok. Ana perspektif, işçi kadınların burjuva kadınlarla girişimcilik yarışına katılmaları.
Sonuç olarak, sendikal bürokrasi tek tek ülkelerde baş gösterse de onu her defasında yenileyen stratejiler, global olarak tek merkezden üretiliyor ve öyle ülkelere indiriliyor. “Bir Dünya, Bir Aile, Bir Gelecek” zirvenin bu yılki sloganı oldu. Sözü edilen dünya G20 liderlerinin, L20 şeflerinin dünyası olabilir. Ama işçilerin, yoksul halkların dünyası hiç değil.
14 Eylül 2023