Hafta boyunca gazetemize gelen haberler; mülteci ve göçmen işçilerin Kovid-19 salgını nedeniyle işe gidemez hale geldiklerini ve aile fertlerinin açlıkla yüz yüze kalmaya başladıklarını gösteriyor. Yüz yüze yaptığım görüşmeler de aynı yönde. Mülteci işçiler diyor ki;
– “Salgın var dediler, iki hafta sürer geçer zannediyorduk ama uzadı. Evde hiçbir hazırlığımız yok.”
– “Çocuklarım işe gidemiyor, kocam çalışmıyor. Tek başıma 12 nüfusa bakıyorum. Eve her gün 35 ekmek girmesi gerek. Koronadan ölmezsek açlıktan öleceğiz.”
– “Akşam olunca marketten atılan gıdaları topluyorum.”
– “Ev sahibi baskı yapmaya başladı; bu ay da para gelmezse evden çıkın, diyor.”
– “Üniversite öğrencisiyim. Yazları çalışıp diğer aylar okuyorum. Salgın yazın sürerse okulum riske girer.”
Son günlerde yardım talep eden telefonlar da artmaya başladı. Duvara dayandıklarını söyleyen mülteciler, “Bize yardım edecek nereler var?” diye soruyor. Göç İdaresini, ilgili bakanlık ve kurumları söyleyince aramaya çekiniyorlar. Çünkü kaydı bulunanlar bile geri gönderilmekten korkuyorlar. Dolayısıyla açlık tehlikesi karşısında mültecilerin devlete, BM’ye ya da gönüllü yardım kurumlarına ulaşmasını beklemek gerçekçi değil. Tersine devletin ve ilgili kurumların mültecilere ulaşması ve açlık/salgın riskine karşı önleyici sosyal tedbirleri süratle alması gerekiyor.
SALGINDAN HEMEN ÖNCE
Dünya Sağlık Örgütü pandemi tanısını 11 Mart’ta resmen ilan etti. Bunun akabinde bütün devletler içe kapandı ve mülteciler unutuldu. Oysa mülteci işçiler, çalışma ve barınma koşulları, sağlığa, temiz suya ve gıdaya erişim ve ekonomik dayanıklılık bakımından bu salgınla baş edecek durumda değildi. Salgının hemen öncesinde İzmir Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneğinin yayımladığı rapor bu bakımdan oldukça çarpıcı. Mart 2020’de yayımlanan rapor diyor ki;
– İzmir’de hane başı nüfus mültecilerde yüzde 7.8. Ortalama kira ise 624 lira.
– Mülteci işçilerin aldıkları haftalık ücret ortalama 516 lira. Ama bu işçilerin sadece yüzde 29’u 12 ay boyunca çalışabiliyor. Yani büyük çoğunluk sezonluk çalışıyor ve yıl toplamında aldıkları ücret asgari ücretin altında!
– İzmir’de yapılan anketlerde sigortalı mülteci işçi sayısı sıfır!
– Maaşını tam alamayan mülteci işçilerin oranı yüzde 73. Türkiyeli işçilere göre daha az maaş alanların oranı yüzde 87. Yine Türkiyeli işçilere göre daha uzun çalışanların oranı ise yüzde 77.
– İşyerinde mülteci olduğu için nefret söylemine uğrayanların oranı da yüzde 75’lerde. (Daha çok patronlar ve ustabaşılar tarafından)
Aslında Türkiye’de çalışan 1.4 milyon mülteci ve göçmenin halini özetlemiş rapor. O halde yıllarca kayıt dışı çalıştırılmış, bugün ücretli izin ve işsizlik ödeneği hakkı bulunmayan mülteci işçiler, sokağa çıkamadıkları, işe gidemedikleri durumda ne yiyecek, aileleri nasıl yaşamlarını sürdürecek?
Salgın riski karşısında patronları ve sermayeyi kurtarma paketleri sıralayan iktidar sahiplerinin, söz konusu işçi sınıfı, emekçiler ve mülteci işçiler olunca önerdikleri herhangi bir ekonomik-sosyal destek paketi bulunmuyor. Dolayısıyla işçi sınıfı, sendikalar ve toplumun emekten yana kesimlerinin mülteci işçileri de içine alan sosyal güvence talebini ileri sürmesi gerekiyor: Hem salgın riskine hem de açlık tehdidine karşı.
HASTANEYE GİTMEKTEN KORKUYORLAR
Geçici koruma kapsamında bulunan 3.7 milyon Suriyeli, ilk muayene dahil çeşitli sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyor. Ama eczaneye gittiklerinde karşılarına çıkan faturalar, zaten çok sınırlı olan bütçelerini zorluyor. Bu nedenle olabildiğince hastaneden uzak duruyorlar. Koronavirüs salgını açısından da benzer bir durum söz konusu. Dolayısıyla acil olarak ve en az iki dilde bütün muayene ve tedavi sürecinin ücretsiz yapılacağını açıklamak gerekiyor.
Türkiye’de herhangi bir kaydı bulunmayan ve geçici koruma kapsamına alınmamış Suriyeliler de var. Diğer ülkelerden göçmenleri de dahil ettiğimizde 1 milyonun üzerinde nüfus, fişlenme ve sınır dışı edilme korkusuyla hastanelerden uzak duruyor. Bu durum virüsün yayılması bakımından da ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Sahada görüştüğümüz mülteciler, koronavirüsle birlikte uğradıkları ayrımcı uygulamalara bir yenisinin eklendiğini söylüyorlar. Bize aktardıklarına göre; sokakta onların yüzüne “Salgın belasını siz getirdiğiniz” diyenler var. Bu dışlayıcı yaklaşım hem virüse karşı toplumsal mücadeleye ket vuruyor hem de Kovid-19 emareleri taşıyan bir mültecinin bunu dile getirememesine neden oluyor. Bu nedenle kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerin de acilen rahatlatılması ve sağlık güvencesi kapsamında taramadan geçirilmesi gerekiyor.
Bu sürecin merak edilen konularından biri de Pazarkule’den geri gönderme merkezlerine (GGM) götürülen mülteciler. Hekimler ve hukukçular başından beri GGM’lerin sağlıklı ve hijyenik olmadığını belirtiyorlar. Pazarkule’den götürülen 5 bin 800 mülteciyle birlikte kapasite zaten hayli aşılmış durumda. Kaldı ki buraların geri gönderme değil kabul ve iltica merkezleri olarak revize edilmesi gerekiyor. Mülteciler, geri gönderme ile ileri gönderme (umutsuz Avrupa yolculuğu) arasında artık koz olarak kullanılmak istemiyor: Hele de bu salgın günlerinde.
DÜNYADA SOSYAL PATLAMA EMARELERİ
Dünya kapitalizminin en büyük mülteci depolarından biri Lübnan. Çadır ve konteyner kamplarda kışın soğuktan yazın salgından ölen mülteciler her zaman gündemdi. Kovid-19’a davetiye çıkaran kamp koşulları karşısında hoşnutsuzluk artıyor. Avrupa’nın mülteci deposu haline gelen Yunanistan kamplarında ise geçtiğimiz hafta gerilim, çatışma, ölüm ve gösteriler yaşandı. Hindistan’ın Surat bölgesinde göçmen işçilerin yaptığı eylem ise en dikkat çekici olanıydı. Ücretleri verilmeyen ve köylerine gidemeyen tarım işçileri yolları ateşe verdiler, karantina altında kendilerini açlığa terk edenlere isyan ettiler.
Salgın ve açlık tehdidi sadece mülteci işçilerin, değil kademeli olarak yerli işçilerin de karşı karşıya kaldıkları yaşamsal bir sorun. Bu nedenle durup beklemek değil, sosyal güvence başta olmak üzere talepler ileri sürmek ve yerli/yabancı ayrımı yapmadan ortak mücadeleyi örgütlemek gerekiyor. Açlık tehdidine karşı toplumsal dayanışma ise bu mücadelenin harcı olmalı.
13 Nisan 2020
https://www.evrensel.net/yazi/86132/5-milyon-multeci-aclikla-karsi-karsiya