Türk-İş, “Türkiye’de Yaşayan Suriyeli Sığınmacılar ve Kayıt Dışı Göçmenler” başlıklı araştırma sonuçlarını yayımladı. Anketler 4 bin 428 Suriyeli ve diğer ülkelerden göçmenlerle yapılmış. Sendika araştırmayı kitaplaştırdı. Ayrıntılı inceledim. İşte notlarım:
“SURİYELİLER ÇALIŞMIYOR” ALGISI BOŞA ÇIKTI
Türk-İş’in araştırmasına göre mültecilerin yüzde 61,2’si geçimini çalışarak sağlıyor. “Eşim ya da akrabam çalışıyor” diyenler de yüzde 38,1. Yetişkin erkeklerin yüzde 78,5’i kadınların yüzde 24,2’si çalışır durumda. Hiç çalışmadan yaşayanlar yüzde 6,4’te kalmış. Bu tablo, küçük bir azınlık dışında bütün Suriyelilerin Türkiye’de işçileştiğini gösteriyor. Yani topluma pompalanan “Suriyeliler asalaktır, tembeldir, çalışmazlar” söylemi tamamen yanlış.
“MUTLU MUSUN” DİYE SORANLAR “SİGORTAN VAR MI” DİYE SORMAMIŞ
Araştırmayı yapanlar, Suriyeli mültecilere ve diğer göçmenlere “Türkiye’de mutlu musun?” diye sormuş. “Mutluyum/Çok mutluyum” diyenlerin oranı yüzde 65,5 çıkmış. Yüksek oran! Fakat belirtmek gerek ki; hak bilincini esas almak yerine “misafirin mutluluğunu” ölçen bir soru bu. Zira ezici çoğunluğu emekçi, işçi olan Suriyelilere şu sorular sorulmamış: “Sigortan var mı?”, “Sendikalı mısın?”, “Çalışma iznin var mı?”, “Paranı alamadığın oluyor mu?”, “İşyerinde Türkiyeli işçi ne kadar alıyor, sen ne alıyorsun?”, “Kıdem, ihbar, tazminat hakkından haberin var mı?” vs.
Hani araştırmayı yapan şirket, bunu bir sendika için değil de patronlar için yapsa bu soruların es geçilmesi anlaşılır. Ama Türk-İş’in bir işçi sendikası olarak bu soruları pas geçmesi abesle iştigal. Dolayısıyla Suriyelilerin ya da diğer göçmenlerin “mutluluk testi” objektif bir sonuç vermemiş.
2000 LİRANIN ALTINA DÜŞEN MUTLULUK!
“Devletten” ve “yerli halktan” memnuniyet testinde de benzer marazlı bir durum var. Zira Suriyeliler ve diğer göçmenlerin yüzde 87,4’ü devletten memnun olduğunu söylemiş! Devletten memnuniyet oranı 2016 yılına göre 4 puan artmış. Mevzu “halktan memnun olmaya” gelince ise 2016’ya göre 3 puanlık bir gerileme yaşanmış ve oran yüzde 68,4’e düşmüş.
Geri gönderme sürecinin hızlandığı, mültecilerin kıskaca alındığı, kendi ilinde kayıtlı olmayanların diğer illere sürüldüğü, ailelerin parçalandığı, ekmek kaygısı ve alt yapı sorunlarının çözülmediği, mültecilerin sokağa çıkamaz hale geldiği bir zaman diliminde; devlete kim, ne kadar memnun olmadığını söyleyebilir ki? Hele de kapısını çalan, hiç tanımadığı anketörlere. Biraz cesaret bulanlar, sivil hayatta yaşadığı ayrımcılığa dikkat çeker, o kadar!
Araştırma verileri elbette dikkate değer eğilimlere de işaret ediyor. Ama işin “memnuniyet” kısmı bir o kadar çelişkili. Örneğin araştırma sonuçları Suriyelilerin yarısının zar zor geçindiğini, Suriyelilerin aylık hane giderinin ortalama 1984 lira olduğunu söylerken, bu insanlar ekonomik olarak ne kadar mutlu olabilir? Ha keza evine ayda sadece 1001-2000 lira arasında para girenlerin oranı yüzde 41,1 iken (açlık demek bu) mülteciler mutluluk şerbetini nasıl içmiş bulunabilir! Biraz daha ileri götürelim: Araştırma sonuçları diyor ki; Suriyelilerin içinde, ayda 1000 lira ve altında para ile geçinenlerin oranı yüzde 21,8. Yani açlığın da dibinde. Yoksa bu insanlar, aç kaldıkça mutluluğa eren bir topluluğun fertleri mi?
REALİTE: SURİYELİLER GERİ DÖNEMEZ, ÇOĞUNLUK KALICI
Türk-İş araştırmasına göre Suriyelilerin yüzde 55,8’i kaçak yoldan Türkiye’ye giriş yapmış. Aslında kaçışlar savaş nedeniyle yaşandığı için “kaçak yoldan” da olsa meşru. Dokuzuncu yılında; “sınır”ları, “kaçak”lığı ileri sürerek mültecileri baskılamanın da anlamsızlığına bir işaret bu oran.
Yapılan anketlere göre, Türkiye’ye gelirken 2-3 ay kalmayı düşünen Suriyelilerin yüzde 43,1’i 6 yıldan fazladır Türkiye’de yaşıyor! Ne demek bu? Büyük çoğunluk kandırılmış, savaşın 3 ayda biteceğine ve hemen evine döneceğine inandırılmış. Aynı zamanda hayal kırıklığı ve büyük bir travma hali bu. Türkiye’de sıkışıp kalmanın, kentleşmeye dair çarpık entegrasyonun, ucuz emek gücü haline gelmenin, çocukları düşünerek yaban ellerde kök salmak zorunda kalmanın hikayesi bu.
Araştırma diyor ki; savaş nedeniyle her iki evden birinde bir kişi ölmüş ve Suriyelilerin yüzde 76.5’i can güvenliği nedeniyle Türkiye’ye gelmiş. Bu veri “Suriyeliler korkak, savaşmıyor, bedel ödemiyor” yönündeki ırkçı söylemleri de boşa çıkarıyor. Ve bir önemli not: Suriyelilerin önemli çoğunluğu can güvenliği bakımından Türkiye’yi güvenli buluyor.
“Suriye’ye ne zaman dönmeyi düşünürsünüz?” sorusuna verilen yanıtlar beklediğimiz gibi. Zira “En kısa zamanda” diyenler yüzde 26,7’de kalırken “orta planda” gideceğini söyleyenler yüzde 29,2, “Düşünmüyorum” diyenler de 39,7 oranını yakalamış.
GÜVENLİ BÖLGEYE DÖNÜŞ EĞİLİMİ YOK
Mevzu AKP tarafından dillendirilen “Suriye’de güvenli bölgelerin kurulması”na gelince oransal rakamlar daha keskin hale geliyor. Şöyle ki; “Güvenli bölgeye giderim” diyenler sadece yüzde 25,3’te kalmış. Kararsızlar yüzde 30.6 yönünde eğilim beyan ederken kesin gitmeyeceğini söyleyenler yüzde 44,2’lik oranla tavan yapmış.
Açık ki Suriye’de çatışma hali sürdükçe ve Türkiye’de yaşam süresi uzadıkça “güvenli bölge”ye dönüş eğilimi azalıyor. Çocuğu Türkiye’de doğanlar ya da okula gidenlerde dönüş eğilimi zayıf. Türkçe konuşabilenler dönmek istemiyor. Zira Türkçe konuşabilme oranı yüzde 47,8’den yüzde 66,1’e yükselmiş. Suriyelilerin, ailesi ile birlikte yaşama oranı da yüzde 83,5’e ulaşarak 2016’ya göre sıçrama yapmış. Aile dışında yaşama hali ve ülkesine dönme isteği diğer göçmenlerde daha fazla.
KAPILAR KAPANDIKÇA VATANDAŞLIK TALEBİ GÜÇLENİYOR
Araştırma sonuçları, Suriyelilerin Türkiye’den başka ülkeye gitme eğiliminin zayıfladığını gösteriyor. “Başka ülkeye gitmem” diyenlerin oranı yüzde 60,1’e kadar yükselmiş durumda. ABD ve AB başta olmak üzere mülteci yasalarında sertleşme ve aşırı sağ partilerin yükselişi bunun bir nedeni. Bir diğer neden de göç yollarının daha ölümcül hale gelmesi ve mültecilerin uzun yıllar kamplarda sıkışıp kalmak istememeleri. Kısacası dünya mültecilere kötüleştikçe, Türkiye’de pozisyon tutma eğilimi güçleniyor. Bir tercihten çok zaruret bu.
Türkiye’de sıkışıp kalma halinin bir diğer sonucu da vatandaşlık seçeneğinde kendini gösteriyor. Suriyelilere vatandaşlık verilse mültecilerin yüzde 43,8 “Kabul ederim” diyor. Ki bu eğilim de geçmiş yıllara göre epey yükselmiş durumda.
TESPİT EKSİK, ÖRGÜTLENME STRATESİ YOK
Veriler üzerinden araştırmayı yapan şirket diyor ki; “Suriyeliler entegre oldu ama diğer göçmenler olmadı.” Tespit hem eksik hem yanlış. Çünkü hak bilinci ve hak talep etme konusunda Suriyeliler hâlâ çok gerilerde. Üstelik entegrasyon çift taraflı bir sorun ve Türkiye’de bu konuda hala çokça sıkıntı var.
Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay da yayımlanan kitapçıkta şöyle diyor: “Başlangıçta kısa süreli ve geçici bir durum olarak görülmesinin aksine, Suriyeli sığınmacıların uzun bir süre daha Türkiye’de kalacakları ya da önemli bir bölümünün artık yaşamlarını Türkiye’de sürdürecekleri anlaşılmaktadır… Türkiye’nin artık yalnızca göç veren değil aynı zamanda göç alan bir ülke olduğunu kabul ettiğimizde, sendikal mücadelenin sığınmacı ve düzensiz göçmenleri görmezden gelmesi mümkün değildir.”
Sendikaların Suriyelileri ve göçmen işçileri görmezden gelemeyeceği söylemek önemli bir vurgu. Fakat ne gariptir ki anket sonuçları ve araştırma raporunda yerli ve yabancı işçilerin uğradığı ortak sömürüye yer verilmemiş. Göçmen işçi sömürüsü üzerinden Türkiyeli işçilere yapılan baskının izleri de yok. Dolayısıyla “kardeşlik” ve “mutluluk” kavramları sınıfsal bir mücadeleye ya da sınıf kardeşliğine kapı aralamıyor. Tersine Suriyeliyi ısrarla “misafir” pozisyonuna itiyor. Mülteci/göçmen işçilerin nasıl örgütleneceğine dair de bir tartışma yok. Ki, sendikalar bir stratejiden söz edeceklerse önce örgütlenme kavramının altını doldurmaları gerekiyor.
Araştırma sonuçları vesilesiyle basına konuşan Türk-İş Başkanı Atalay şöyle demişti: “İşgücü piyasasında özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin neredeyse tamamında sığınmacı emeğinin kayıt dışı istihdam edildiği biliniyor.” İşin bam teli de burası. Türk iş bunun önüne geçmek için, yerlisiyle göçmeniyle işçileri nasıl örgütlemeyi düşünüyor?
09 Şubat 2020
https://www.evrensel.net/yazi/85711/turk-isin-suriyeliler-arastirmasi-ne-soyluyor-ne-soylemiyor