Hitler orduları ve faşist koalisyonun hedefi, gamalı haçı bütün ülkelerin Meclis binalarına ya da saraylarına dikmekti. Avrupa ülkeleri Hitler ve Mussolini’nin çizmeleri altında inlerken en büyük taarruz doğu cephesine, sosyalist Sovyetler Birliği’ne yapıldı. Barbarossa Harekâtı 22 Haziran 1941’de başladı. Tarihin gördüğü bu en büyük askeri harekata faşist cepheden yaklaşık 4,5 milyon asker katıldı.
Faşist orduların Sovyet torpaklarında ilerleyişi toplu katliamlarla, sivil halkı köyleriyle kentleriyle birlikte yakarak gerçekleşti. Başkent Leningrad kuşatıldı. Güney hattında ise Nazi orduları Stalingrad’ın kapısına dayandı. Stalingrad, maden ve cevher yataklarıyla, bölgedeki demir, çelik ve sanayi tesisleriyle, tarımı ayağa kaldıran traktör üretimiyle stratejik bir hedefti. Stalingrad düşmeden SSCB düşemezdi.
Sadece sokak sokak değil, binaların içinde dahi oda oda muharebeleriyle tarihe geçen Stalingrad direnişinde yaklaşık 1 milyon insan öldü. Yalnızca Sovyet halklarının değil bütün dünyanın gözü Stalingrad’ın üzerindeydi. İnsanlık adeta Stalingrad’la nefes alıp Stalingrad’la nefes veriyordu. Neruda’dan Nazım Hikmet’e dünya şairleri Stalingrad’ı dizelerine taşıyordu:
Stalingrad dayanıyor hala:
mevsim meselesi, diyorlar,
yalan,
dayanmak meselesi.
Dayanmanın ne olduğunu anneler bilir,
bir anne gibi dayanıyor bu şehir.
Şehrin düşmesi, Nazilerin önünde artık hiçbir ciddi gücün kalmaması demekti. Dünya bütünüyle faşizme teslim olacak ya da Stalin şehri kazanacaktı.
Nihayet 2 Şubat 1943’te Kızıl Ordu ve halk güçleri Stalingrad’da zafer kazandı. 250 bin Alman askerinden sadece 7 bini ülkesine dönebildi. Bu zafer İkinci Dünya Savaşı’nda tarihi bir kırılma anıydı. Kızıl Ordu’dan büyük kaçış ve geri çekilme Berlin’e kadar devam etti. Reichtag binasına Sovyet askerleri tarafından kızıl bayraklar asıldığında Hitler ve gamalı haçı tarihin çöplüğüne atılmıştı.
PUTİN RUSYASI’NDA STALİNGRAD ANMASI
Her yıl 2 Şubat’ta Stalingrad’da yapılan zafer törenlerinin bu yıl 80’ncisi yapıldı. Rusya devlet başkanı Viladimir Putin yaptığı konuşmada “Bu sadece bir şehir savaşı değildi, eziyet çeken ama boyun eğmeyen ülkenin varlığı söz konusuydu” ifadelerini kullandı. Konuşma metninin hiçbir yerinde zafer kazanan bu ülkenin aslında bir işçi-emekçi cumhuriyeti olduğunu söylemedi. “Büyük Vatanseverlik Savaşı” diyerek aslında sovyetlerde örgütlenmiş ve sovyetlerin yönettiği sosyalizm ülkesini bilerek görmezden geldi. İşçi sınıfı iktidarını, işçilerin vatan çarpışmasındaki öncü rolünü ağzına bile almadı. Faşizme karşı savaşın baş komutanı Josef Stalin’den bir cümle dahi söz etmedi.
Bugünün Rusya’sında 2 Şubat 1943’lerin esamesi bile yok. Öyle ki 2023’ün Rusya toprakları üzerinde sosyalizm değil kapitalizm hüküm sürüyor. AB, NATO ve ABD’nin öncülük ettiği batı emperyalist bloka karşı Putin Rusya’sı, yanına Çin vb. devletleri alarak başka bir emperyalist blok inşa etmeye çalışıyor. Bugünün “Vatan çarpışması”ndan sözü edilen şey ise işçi sınıfı ve ezilen hakların çıkarlarını değil, başta Rus oligarkları olmak üzere kapitalist tekellerin çıkarlarını temsil ediyor. Bu hegemonya savaşının bugünkü ön cephesini ise Ukrayna savaşı oluşturuyor. Putin ve arkasındaki sermaye güçleri, halkı milliyetçi, militarist, emperyal politikalara yedeklemek için Stalingrad değerlerini çarpıtarak gerici hedeflerine alet etmek istiyorlar.
Putin aynı konuşmasında şu ifadeleri de dile getirdi: “Şimdi, ne yazık ki, Nazizm ideolojisinin -zaten modern kisvesi, modern tezahürü içinde- ülkemizin güvenliğine yönelik doğrudan tehditler yarattığını görüyoruz, kolektif Batı’nın saldırganlığını tekrar tekrar püskürtmek zorunda kalıyoruz.” Putin’in özellikle Ukrayna savaşına atıf yaparak kendi halkının desteğini nazizme duyulan tepkiyle arkasına almak istediği anlaşılıyor. Batılı emperyalistlerin neonazizm de dahil olmak üzere faşizmin önünü çeşitli biçimlerde açtığı bir gerçeğin ifadesi. Pandemi, ekonomik kriz ve savaş borularının çalındığı dönemlerde faşizmin hortlatılması zaten şaşırtıcı olmasa gerek. Fakat sorun şu ki, içeride barış güçlerini ve toplumsal muhalefeti olanca hışmıyla ezen, emperyal hedefleri için Lenin’e lanetler yağdırıp Çar’ın ruhunu yeniden çağıran bir Putin Rusya’sı var karşımızda. Putin’in bugünkü ordusuyla Kızıl Ordu arasında uzaktan yakından bir ilgi yok. Çünkü Kızıl Ordu işçi sınıfına, sovyetlere dayanan bir halk ordusuyken diğeri Rus tekellerinin ve emperyalist Rusya’nın bekasını koruyan bir ordu.
Putin, Stalingrad anmasındaki konuşmasını şu cümleyle bitirdi: “Yaşamın ve adaletin zaferinin kutlandığı bayramınız kutlu olsun…” Stalingrad’da toprağa düşen Kızıl Ordu askerlerinin ve partizan milislerde can verenlerin kemikleri sızlamış olmalı. Çünkü onların ölümüne savundukları vatan Rus oligarklarına değil emekçi halka ait bir vatandı. Çünkü 20 milyon sovyet yurttaşın kanı Rusya topraklarında kapitalist gericiliğin adaleti yeniden egemen olsun diye akmamıştı.
VOLGOGRAD MI STALİNGRAD MI?
Şehre “Stalingrad”, “Stalin Şehri” ya da “Çelik Adam Şehri” denmesinin nedeni sanıldığı gibi Stalingrad muhaberesinden dolayı değil. Doğrusu şudur: 1917 Ekim Devrimi öncesinde şehrin adı “Çaritsin”dir ve adını Çariçe Katherina’dan almıştır. Bolşevik devrimi sonrası iç savaş yıllarında durum değişir. Kızıl Ordu ile Beyaz Ordu arasındaki muharebeyi başarıyla zafere taşıyan Stalin’in şerefine 1918 yılında bu kente Stalingrad ismi verilir.
İkinci Dünya Savaşı ve faşist işgal yıllarında şehir ölümüne dövüşür. Nazilerin bir amacı da Stalingrad’la birlikte Stalin adının yere serilmesidir. Ama başaramazlar. Şehrin adının bir kez daha değişmesi 1961’de gerçekleşir ve kente Volgograd yani Volgo nehrine atfen “Volgo Şehri” adı verilir. Çünkü 1953’te Stalin’in ölümünün ardından Kruşçev öncülüğünde sosyalist ilkelerden vazgeçilmiştir. Revizyonizmle birlikte Rusya’da kapitalist restorasyona geçiş yapılacaktır.
2013 yılında Volgograd Belediyesi’nin aldığı karar uyarınca yeni bir durum ortaya çıkar. Sadece tarihteki savaş ve zafer günlerinde (2 Şubat, 9 Mayıs, 22 Haziran, 23 Ağustos, 2 Eylül ve 19 Kasım) şehrin adının Stalingrad olmasına karar verilir. Her ne kadar Stalingrad gazilerinin yıllara varan talepleri olsa da bu kararın Putin Rusya’sına denk gelmesi, emperyalist yeni savaş politikalarıyla ilgilidir. Zira hemen her tören, süper silahlar ve askeri geçitlerle birlikte hem rakip emperyalist devletlere hem de halklara gözdağı vermektedir.
FAŞİZMİN KORKULU RÜYASI
Halkların boğazlaşması pahasına bugün yine emperyalist dalaşlar söz konusu ve savaş kışkırtılıyor. Faşist rejimin çeşitli biçim ve görüngülerine yeniden yol veriliyor. O yüzden “Faşizm bir daha asla” dediğimiz her yerde Stalingrad’ın anısını yeşertmeli. Onun, emperyal hedefler için kullanılmasına ise asla sessiz kalmayacağız. Çünkü Stalingrad faşizme karşı eşsiz direnişin tarihidir ve o bütün insanlığındır. Stalingrad bizimdir çünkü Stalingrad faşizmin korkulu rüyasıdır.
04 Şubat 2023