Recep Tayyip Erdoğan, İbn-i Haldun Üniversitesi mezuniyet töreninde, “Kur, faiz, enflasyon şeytan üçgeninde sıkıştırıldığımız ekonomi istikrar mücadelemizi de zaferle neticelendireceğiz” dedi. Önceden denklemi şöyle kuruyordu: “Faiz sebeptir, enflasyon sonuç.” Şimdi düşmanı “şeytan üçgeni” olarak gösteriyor. Üçgenin köşelerinden ikisi faiz ve enflasyonken üçüncü köşeye kur meselesini koyuyor.
Gizemli bir kavram olarak “şeytan üçgeni”, esin kaynağını “Bermuda Şeytan Üçgeni”nden alır. Atlantik Okyanusu’nda bulunan coğrafi üçgenin bir ucu Bermuda’da, bir ucu Miami’de bir ucu da San Juan’dadır. Gemi, tekne ve uçakların bu bölgede kaybolması nedeniyle Bermuda üçgeni hakkında doğaüstü efsaneler çoğalmış, bunlar edebiyat ve sinemanın konusu olmuştur.
Ekonomide kırılmaların yaşandığı, işçi sınıfı ve halkın alım gücünde hızlı erimenin yaşandığı bu dönemde, Erdoğan ve AKP iktidarı gerçeküstü masallarla halkı uyutmaya çalışıyor. Kur-faiz-enflasyon sarmalında esas olarak ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, zengin-yoksul ayrımının üzeri örtülmek isteniyor.
İyi de bu üçgende kimler para katladı, kimler yoksulluğun dibine yuvarlanıyor?
Üçgen simgesi, sınıfsal piramidin izdüşümü olarak da ifade edilir. Kapitalizmde üçgenin tepesi bir avuç zengin sınıfı temsil ederken, en dipteki plato sömürülen, yoksul ve yoksun bırakılan milyonlarca insanı temsil eder. Üçgendeki şeytan tam da burada saklıdır. Gelir dağılımdaki adaletsizlik ve sınıfsal uçurumdadır şeytan. Emeğin, alın terinin burjuvalar, sermaye sahipleri ve rantiye sınıflar tarafından çalınması, gasbedilmesidir. Asgari ücretin açlık sınırının altına indirilmesidir. Ağır sanayi işçisinden kamu emekçisine, hekiminden mühendis ve avukatına kadar milyonlarca çalışanın yoksulluk ücretine dahi erişememesidir. Çalışma saatlerinin artması, işçinin gün yüzü görmemesi, mesai ücretlerinin geriye gitmesidir.
Bu “şeytani” sömürü düzeninin adı kapitalist düzendir. AKP iktidarı ise sermayenin en has partilerindendir. Gerçeküstü masalların karşısındaki çıplak gerçek işte budur. Emeği ve halkın kaynaklarını yutan güç gizemli bir dip değil kapitalist soygundur. Şeytani olduğu ifade edilen üçgeni dağıtacak güç ise işçi ve emekçilerin mücadele gücüdür.
Açık ki AKP iktidarı, ekonomik krizi, zengini daha da zengin yapmanın fırsatı görüyor. Erdoğan’ın şu ifadesi manidar değil mi: “Önümüze her biri ayrı öneme sahip tehditleri ve fırsatları birlikte çıkaran bu kritik süreci kendi inanç ve kültür değerlerimizle bütünleştirerek tarihi bir avantaja dönüştürmek mecburiyetindeyiz…” Türkiye’nin ucuz emek cenneti haline getirilmesinin avantajıdır bu, başka bir şey değil!
Devamında “Milletimizin geleceğine balta vuran gözü doymazların hesaplarını ellerine tutuşturacağız” diyor. Peki, “halkın geleceğine balta vuran gözü doymazlar” kimler? Ve bunlar nasıl türediler ya da nasıl daha da zenginleştiler?
Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlerin kârı 2022 yılının ilk 3 ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 149 arttı! Şirketlerin 1.5 yıllık kâr artışı yaklaşık yüzde 200. Bankaların kârlarını ortalama bir yılda 5 kat artıracağı öngörülüyor. Sabancı’ya ait Akbank’ın yıllık kârının yüzde 463 artacağı, Koç Grubuna ait Yapı Kredi’nin yıllık kârının yüzde 368 artacağı tahmin ediliyor. İspanyol sermayesinin ortak olduğu Garanti’nin kâr artışının yüzde 300 olacağı tahmin ediliyor. Devlet bankası Vakıfbank’a ait Vakıf Yatırım’a göre Koç Holding net kârını yüzde 295 artıracak. Sabancı için kâr tahmini yüzde 327! Şişecam yüzde 173, TOFAŞ yüzde 105, Ford Otosan yüzde 225 kâr artıracak. İşçilere yüzde 8 zam teklif eden, direnen işçileri işten atan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın şirketi Migros’un ise kârını yüzde 7063 artırması bekleniyor! Türkiye’de yaklaşık 17 milyon kişi devlet yardımına muhtaçken, pandemiyle geçen bir yılda 85 bin 958 kişi daha milyoner oldu!
Dolayısıyla hesabı eline tutuşturulması gerekenler esas olarak tek adam yönetimi ve onun arkasındaki sermaye güçleridir. Bu da işçi sınıfı ve halkın mücadelesine bağlıdır. Hal buyken bir yandan iktidar, öte yandan burjuva muhalefet, işçi ve emekçilere boyuna “sabır” telkin ediyor. Sabır aşağıya sabır yukarı bir seçim kampanyası başladı bile. Bütün çözüm “sandığa” havale. İşçi sınıfı ve halka reva görülen siyasal tercih sandıkla sınırlı. Burjuva lider ve partiler aktif özne olacaklar, işçiler ve halk ise sadece oy verecek pasif nesneler! Neden böyle olsun? Tersine, “Biz bu filmi görmüştük, bir daha yemezler” demenin zamanıdır. İşçi sınıfı ve halkın, her alanda gücünü gösterme zamanıdır.
Şu an memleketin farklı yerlerinde baş gösteren işçi direnişleri ve grevler bu bakımdan önemlidir:
– İzmir’de TPI Composite işçileri fabrikaya kapanarak ek zam talebini fiilen kazandılar. Atılan 200 işçi işe geri alınacak. İş bırakılan günlerde para kesilmeyecek. İşçiler, patron kadar sendikal bürokrasiyi de dize getirdiler. Düzen siyasetinin pompaladığı “sabır” laflarını da sigara izmariti gibi çiğneyip attılar. Bu kazanım bütün işçi sınıfının kazanımıdır ve burada kalmamalıdır.
– ETF Tekstil’de işçiler 22 Temmuz’da fabrikaya kapandılar. Fabrikayı kapatacağını söyleyen patronlar ikramiyelere, kıdem tazminatına, işçi alacaklarına göz koydular. Erdoğan ve AKP’nin “krizi fırsata çevirmek” dediği şey patronlar için tam da böyle bir şey. Ama yağma yok direniş var!
– Soma’da maden işçileri “Madenler vatandır, satılamaz” diyerek Ankara’ya yürüyüş başlattı. Özelleştirme demek iş güvencesinin kalkması, iş cinayetleri ve işçi ücretlerinin düşmesi demek. Kömürün halka daha pahalıya satılması demek.
– Eskişehir’de Atışkan Alçı işçilerinin grevi sürüyor. İlkokul mezunu diye işçiye 4 bin 250 TL’yi çok gören patronlara karşı bir grev bu: Ekmek ve onur grevi.
– Bursa’da Acarsoy Tekstil, İzmir’de Lezita, Tekirdağ’da Lila Kağıt, Gebze’de Asen Metal, Düzce’de MasDaf Metal, Manisa’da Termokar işçileri sendikalaştıkları için işten atıldılar. Hele de Düzce MasDaf! İşçilerin sendikalaşma mücadelesi tamı tamına 12 yıldır engelleniyor, var mı ötesi?
Sonuç olarak,
İktidar işçilere ve halka “sabır” pompalarken sermaye yerinde durmuyor. Onlar, “sabır” boşluğunda krizi fırsata çevirmenin derdindeler. Patronlarla hükümet kol kola. Hak arayan işçi her yerde fütursuz saldırıların hedefinde. Hükümet ve patronların sabretmediği yerde işçiler neden sabretsin? Seçime kadar mücadele, seçim sürecinde mücadele, seçimlerden sonra mücadele; işçi sınıfının kendi talepleri üzerinden izleyeceği mücadele rotası budur. İhtiyaç işçi sınıfının kendi birliğini sağlaması ve işçilerin kendi örgütlü gücüne güvenmeleridir. İşçi sınıfı ve halkın gücünü küçümseyenler çok yanılacaklar. SriLanka, Arnavutluk, Macaristan, Sudan, Tunus, İngiltere, Almanya ve daha birçok ülkedeki işçi direnişleri ve halk isyanları geleceğin habercisidir.
26 Temmuz 2022
https://www.evrensel.net/yazi/91324/seytan-ucgenini-dagitacak-guc