Pandemide, ölüm riskine rağmen işçileri fabrikalara sürmek, kapitalist sistemin vahşilikte sınır tanımadığını gösterdi.
Bir gıda fabrikasını düşünün… Makinelerin işaretleyip ayıkladığı çürük yumurtalar gibi dışarı atılıyor hasta ve ölü işçiler. Koronavirüs ölümleri meslek hastalığından sayılmıyor, işçi ailelerine tazminat yolu açılmıyor. Hasta işçilerin 14 günlük karantina süresi, burjuvaların kasası etkilenmesin diye düşürülüyor. Onlarla temaslı olan işçiler ise işten atma baskısıyla çalıştırılmaya devam ediyor.
Patronlar dünyasını üzen, sinirlendiren, yeri geldiğinde hiddetlendiren şey nedir? İşçi ölümleri, yetim kalan işçi çocukları mı? Tam tersine! Sermaye birikiminin önüne engel olacak işçi itirazları.
Birinci örnek: İzmir’de “Salgın var, bu şartlar sağlıksız, böyle çalışmak istemiyoruz” diyen Akar Tekstil işçileri sopalı saldırıya uğradı.
İkinci örnek: Çiğli Organize Sanayi bölgesinde bulunan Mude Tekstil’de, kendinden istenen sayıda üretim yapmadığı iddiasıyla Ersin Çelik adlı işçi darbedildi. Sonrasında tazminatsız işten atıldı.
Üçüncü örnek: Salgın vakalarında patlama yaşandığını dile getiren BMC işçileri Emek Partisine (EMEP) ulaştı. EMEP’liler konuyla ilgili afişler astı. Patronlar buna ihtarname çekerek yanıt verdi! Birkaç gün sonra aynı yerde salgına dair bildiriler dağıtan EMEP’liler Türk Metal Sendikasının temsilcileri tarafından engellendi. Oysa Türk Metal, salgın riskinin artması durumunda çalışmama hakkına dair patronlarla bir mutabakat imzalamıştı.
Dördüncü örnek: Adana, İstanbul ve Aydın’da EMEP afişlerine yüksek para cezaları kesildi. Adana’dan bir partili sosyal medya üzerinden tepkisini şöyle dile getirdi: “Bugün, afiş yapan iki üyemize toplamda 24 bin 264 TL para cezası kesildi. Milletvekilinin halka kuru ekmeği reva görmesini eleştirenlere milletvekili maaşı kadar ceza kesiliyor. Emekçilere seslenmeye, birlikte mücadeleye çağırmaya devam edeceğiz!”
Beşinci örnek: EMEP Körfez İlçe Başkanı Adem Korkmaz, afiş astığı suçlamasıyla gözaltına alındı. Asmadığı afişten 392 TL para cezası kesildi! Korkmaz afiş asmamış bildiri dağıtmıştı. İşin komik (trajik) yanı, siyasi bir partinin ilçe başkanının “Siyasi faaliyet yürütmek” gerekçesiyle gözaltına alınmasıydı! Salgın döneminde işçileri uyarmak, insanca ücret ve çalışma koşulları istemek, patronlar kadar iktidarı da hiddetlendirmişti.
Bu örnekler böyle uzayıp gider. Makalenin sınırlarını fazlasıyla aşacağı için burada keselim ve sonuca gelelim.
Salgında fabrikalar yangın yeri. İşçilerin çığlığını duyan yok. İktidar emekçilere daha aşı gelmeden “sürü bağışıklığını” dayatıyor. Burjuva partiler fabrikaların halini görmezden geliyor. Medya işçilerin sesine, isyanına kapalı. Hastanelerde, işyerlerinde sönen hayatların sınıfsal nedeni ve sorumluları kim, bunu soran yok. Bölük bölük işçiler her sabah kırıma gönderilirken, kan donduran siyasal bir atmosferdir bu.
İşçiler seslerini Evrensel’e yazdıkları mektuplarla duyurmaya çalışıyor. Çünkü fabrikada olup biteni dış dünyaya anlatacak başka mecra yok. Her biri halk sağlığı açısından bir kamu hizmeti olan bu işçi mektuplarına, patronların ve iktidarın verdiği yanıt ise hukuksuz tekzip ve ağır para cezaları oluyor.
Salgının merkez üssü fabrikalardan, dış dünyaya seslenmenin bir diğer yolu da işçilerin kendi partilerine ulaşmaları. Yukarıdaki örnekler de buna işaret. Çünkü sınıf partisi onlar için aynı zamanda seslerini diğer fabrikalara ve halka iletmenin aracı. Patronların ve siyasi erkin buna yanıtı ise yine ihtarnameler çekmek; bildiri dağıtanı, afiş asanı cezalandırmak, otosansüre zorlamak oluyor. Bütün dert, pandemi koşullarında işçi sınıfının isyanını ve siyasal uyanışını bastırmak.
Koronadan ya da açlıktan ölmemek için; fabrikalardaki itirazın eylemlere, eylemin grevlere, işçilerin çığlığının ise örgütlenmeye dönüşmesi gerek. İşçilerin, basın özgürlüğü ile birlikte sendikal ve siyasal özgürlükler alanını genişletmesi, salgın karşısında hayata tutunmak kadar önemli.
20 Aralık 2020
https://www.evrensel.net/yazi/87787/pandemide-fabrikalarin-sesi-olmak