Hafta sonu Atina’daydık. Yeni Sol Hareket (NAR) tarafından düzenlenen savaş karşıtı festivale katıldık. Atina Üniversitesi Ziraat Fakültesinde düzenlenen festivalde görüşlerimizi paylaştık. NAR ile EMEP arasındaki dostluk ve dayanışma uzun yıllara dayanıyor.
“Ukrayna savaşı sonrasında dünyada durum” ve “Türkiye-Yunanistan gerilimi” festivalin öne çıkan gündemleri oldu. Ukrayna’daki savaşın ardından emperyalist silahlanma yarışının kritik alanlarından biri de bugün Yunanistan. ABD ve NATO, Miçotakis hükümetiyle iş birliği yaparak ülkeye çok ciddi bir silah yığınağı yapıyor. Adalarda da üsler ve silahlanma söz konusu. Yunanistan’daki sosyalistler bu durumu “Miçotakis hükümeti NATO’nun yeni uslu çocuğu” diye eleştiriyorlar.
Söyleşi, panel ve toplantılarda en dikkat çekici izlenim şu oldu: Halk içinde Türkiye ile her an bir savaşın çıkabileceği korkusu hakim. Çünkü Yunanistan’da burjuva medya, sistematik olarak bu gerilimi öne çıkarıyor. Hükümet korkuyu örgütlüyor. Amaç, halkı AB politikalarına bağlamak ve NATO’yu “kurtarıcı şemsiye” olarak yutturmak. Oysa mesele Yunanistan-Türkiye geriliminin çok ötesinde. NATO Rusya ve Çin’i çevrelemek istiyor, olası savaşta Ege ve Karadeniz’i tutmayı amaçlıyor. Yunanistan’ı bu yüzden silahlandırıyor. ABD, NATO’nun bu iki üye ülkesini yarıştırarak kendi politikalarına daha çok bağlamaya çalışıyor. Hükümetler arasındaki efelenme yarışı ise özünde NATO içinde kimin daha etkin yer tutacağına dair bir yarış.
Bakıldığında, Yunanistan’da antiemperyalist mücadele geleneği oldukça köklü. Egemen sınıflar “Türkiye korkusunu” bu geleneği parçalamak üzere de devreye sokuyorlar. Tüm sınıfları “ulusal birlik” çatısı altında toplanmaya çağırıyorlar. Yoksul sınıfları zengin sınıfların savaşının peşine takmak istiyorlar. İktidardaki Yeni Demokrasi Partisi (NP) kadar düzen muhalefeti de NATO’cu çizgiye çekilmiş durumda. Bir dönem “sol” rüzgarlar estirerek birçok ülkede model parti gösterilen SYRIZA da NATO’culuktan geri durmuyor. Festivaldeki konuşmacılar NATO ve ABD ile yapılan antlaşmaların bir bölümünün Çipras döneminde imza altına alındığını hatırlattılar. Yani sosyal demokrat, milliyetçi ya da liberal muhalefetin NATO karşısındaki tutumu Türkiye’dekinden pek de farklı değil. Yunanistan’da sosyalist, komünist parti ve örgütler, demokratik-ilerici sendikalar durumu değiştirmek için çalışıyorlar. Bu arada revizyonist partilerde Ukrayna krizi sonrasında sarsılmalar söz konusu. Rusya ve Çin’den yana taraf tutma baskısı çatlaklara neden oluyor. Oysa NATO’cu mücadele ve silahlanma kadar Rusya işgaline ve Çin emperyalizmine de karşı durmak gerekiyor.
Savaş korkuluğu Yunanistan’da demokratik kazanımların sınırlandırılması için kullanılıyor. Öyle ki, grev ilanı daha da zorlaştırılmış. İzin almadan gösteri yapma hakkına darbe vuruluyor. Şimdilik fiili eylemlerle bu kısıtlamalar aşılıyor ama yakın gelecek risk altında. Hak arayanlara, muhaliflere yönelik dava ve soruşturmalarda artış söz konusu. Yani birebir aynı olmasa da Ege’nin her iki yakasında da savaş gündemi üzerinden hak ve özgürlükler tırpanlanıyor.
Pandemi ve ekonomik krizin etkileri Ukrayna savaşı sonrası bloklaşmalarla yeni evreye girdi. Enerji ve gıda krizi tırmanıyor. Yunanistan’da hükümet enerji krizini İsrail, Mısır gibi devletlerle anlaşmalar yaparak fırsata çevirmek istiyor. Akdeniz daha da geriliyor. Elbette bu anlaşmaların perde arkasında emperyalist tekeller var. Emperyalistlerle mesafeli durmak yerine, enerji krizi, emperyalizme daha fazla bağlanmanın aracı yapılıyor. Bir burjuva partisi olarak AKP hükümetinin yaklaşımı da farklı değil. Her iki hükümet de bolca “ulusal çıkar”dan söz ediyor. Ama Ege’de, Akdeniz’de iş tuttukları tekeller İtalyan, Fransız, ABD vb. tekeller.
Kriz fırsatçıları silah tekelleriyle iş tutarak yeni pazar alanları açıyorlar. Örneğin son 20 yılda Almanya Yunanistan’a 2 milyar 475 milyon avroluk silah satmış. Peki, bu sürede Türkiye’ye ne kadar silah satmışlar? 2 milyar 571 milyon avroluk silah satmışlar. Böyle giderse Ege’de olası bir çatışmada Alman silahları karşı karşıya gelecek! Ya da Amerikan, ne fark eder? Sonuçta parayı kazananlar silah tekelleri oluyor. Ege’de iki yakanın kardeş gençleri bu haksız savaşın kurbanı olmayı neden seçsinler? Bu yüzden silahlanmaya ve savaş bütçesine birlikte hayır demek gerekiyor. Ege ve Akdeniz’deki barış mücadelesinin her iki ülkede yoksulluğa karşı mücadele ile birleşmesi gerekiyor.
Yunanistan-Türkiye geriliminin bir diğer boyutu da göç. Suriye savaşı ve göçünde AB Türkiye’ye “mülteci deposu” olma görevini verdi. Yunanistan’a da mültecilere karşı sahil jandarmalığı görevini layık gördü. İş birlikçi hükümetler ise avro pazarlığına, burjuva siyasi hesaplara fit oldu. Olan yoksul ülke halklarına ve elbette mültecilere oldu. Pazarkule’de mülteciler üzerinden yaşanan muharebede ise AB iki ülkeyi kapıştırarak masaya oturdu. Bu nedenle sağlam bir barış mücadelesi için her iki ülkeden kardeş halkların AB’nin emperyalist göç politikalarına karşı da ortak mücadele etmesi gerekiyor. Geri Kabul Anlaşması’nın iptali için mücadele bunun başlangıcı olabilir. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü ortak mesajlar için vesile olabilir.
Son olarak, 28-30 Haziran tarihlerinde NATO’nun İspanya’da yapacağı toplantıyı hatırlatalım. Bu kapsamda Yunanistan’da eylem hazırlıkları yapılıyor. Silah yığınağının yapıldığı Dedeağaç da protesto alanlarından biri olacak.
07 Haziran 2022
https://www.evrensel.net/yazi/91053/natocu-silahlanmaya-karsi-ortak-mucadele