Her sabah, şafak sökerken karşılaşırdık onunla; fukara apartmanlarla gecekondu evleri birbirinden ayıran ve İstanbul’un akasya kokan sokaklarından birinde.
Otobüs durağındaki sarı tabela, sıranın başladığı yerdi. İlk gelenin arkasına dizilirdi işçiler, zengin semtlere temizliğe giden kadınlar, öğrenciler, hastane yoluna düşen yaşlılar. Kuyrukta göçmenler de olurdu mülteci işçiler de: Afrikalısı, Özbekistanlısı, Suriyelisi.
Mustafa Suriyeliydi, gençti, işçiydi.
Başla selamlaşmaların yerini zamanla “merhaba”lar aldı, sonrasında; yolculuk boyu akıp giden muhabbetler.
***
Rakka’dan gelmişti Mustafa; üç erkek kardeşi, anne-babası ve yeni evlendiği eşiyle. Geride savaş yangını, önlerinde ise belirsiz bir gelecek vardı.
Teknik üniversite mezunuydu, okuldan makine mühendisi olarak çıkmıştı Mustafa. Ama ne fayda! Türkiye’de geçirdiği 5 yıl boyunca bunun pek bir faydası olmamıştı. Çalıştığı işyerlerinde, mühendisliğin bildiği bütün hünerlerini göstermişti oysa. Aynı anda hem mühendislik hem torna ve tesviye işçiliği yapmıştı üstelik. Ama karşılığı? Bırakalım mühendislik maaşını, sigortalı bir işçi maaşı bile olmamıştı.
Evde bir bebek, kalabalık bir aile ve okula başlayan bir kardeş vardı. Ve Mustafa bütün bu zorluklara katlanmak zorundaydı.
Neyse ki şimdi…
Mustafa, geçici koruma kimliğinde “İstanbul” yazan az sayıdaki mültecilerden biri. Ve henüz yeni de olsa, “çalışma izin belgesi” sahibi.
***
Geçtiğimiz şeker bayramında, ailecek, Mustafaları ziyarete gittik. Yoksul, ama tertemiz bir evde, kalabalık ailenin bütün fertleriyle tanıştık, bayramlaştık.
Mustafa’nın iki kardeşi tekstil işçisiydi. El birliği ile okutulan küçük kardeşi vardı bir de. Çocuk kısa zamanda sınıfa kendini sevdirmiş… Salonun orta yerinde emekleyen 1.5 yaşındaki minik, evin neşesiydi. Küçük şeker şey Mustafa’nın kızıydı. Kucağıma aldım onu, sevdim. Göğsünden gelen hırıltıyı sordum. Kalp hastasıydı.
Salona Suriye’ye özgü tatlılar geldi, ev yapımı. Mustafa’nın annesi yapmış. En az onun kadar güleçti Mustafa’nın babası, Türkçesi zayıf da olsa şakacıydı. Biraz sonra Mustafa’nın eşi de salona geldi, kucağında henüz 1 aylık bebesiyle. Tarifsiz güzellikte bir bebek, anlatılmaz.
Bir hafta sonra iadeiziyaret yaptılar: Bizim evde, Suriye tatlılarının yerini memleket tatlıları almıştı. Hepimizde, aile dostluğunun o güzel mutluluğu.
***
Kurban Bayramı’nda değişti her şey…
Mustafa cep telefonundan iki resim paylaştı: bu sayfada gördüğünüz resimler. İki farklı hastanede yatıyordu dede ve torun.
Abdullah’ın babası özel bir hastanede yoğun bakımdaydı: devlet hastanesinde yer kalmamış, oraya göndermişler! Adam daha 51 yaşında. Menenjit tanısı ile kas erimesi şüphesi arasında bulunamıyordu bir türlü hastalık. Mustafa’nın küçük bebeği ise bir devlet hastanesinde müşahede altındaydı. Beslenme sorunu akciğerlerini zedelemişti miniğin. Annesi her daim başının ucunda. Bütün bu hastalıklar, diğer kızın kalp ameliyatının üzerine gelmişti üstelik!
Birkaç hafta sonra babasını kaybetti Mustafa, maalesef… Yollar zorlu, yollar riskli: Suriye’de değil ama İstanbul’da defnedildi naaş, mecburen.
***
Şimdi aile yasta, ama hayat devam ediyor, herkes çalışmak zorunda. Mustafa’nın eşi, minik bebeğiyle birlikte, hastane ile ev arasında mekik dokuyor, gözler hep tetikte. Ameliyat olan kızın durumu daha iyi, ama hırıltısı geçmiş değil.
Ve bütün bu zorlu süreç boyunca Mustafa’ya izin yok: gündüz çalışmada, gece hastanelerde. Uykusuzluk, otobüs durağında, her sabah gözlerinden okunuyor. Saklamaya çalıştığı gözyaşları da işin cabası. İyice zayıflamış Mustafa. Ama hayata tutunmakta dirayetli, ekmeğini onuruyla kazanmakta kararlı bir mülteci işçi o.
Bitirirken…
Bir sözüm “Suriyeliler tembel, çalışmıyor, onlara ekmek elden su gölden” diyenlere: Bir yargıya varmadan önce, ne olur tanışın, temas edin. Komşuluk hakkını, emekçi dayanışmasını mültecilerden eksik etmeyin. (Benim gördüğüm en güzel dayanışma, Mustafa’nın okula giden kardeşinin öğretmeninden gelmişti)
Bir sözüm de ilgili bakanlıklara (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına, Sağlık Bakanlığına vs.); Gelin, mülteci Mustafa’nın çocukları esenlik içinde büyüsün, çocuklar için yapabileceğiniz her ne varsa hiç değilse bundan sonra yapılsın.
Herkese güneşli pazartesiler…
21 Ekim 2019