1- İstanbul’da şehrin en kalabalık yerinde İstiklal Caddesi’nde patlatılan bomba, sadece ölen ve yaralanan insanları değil bütün halkı hedef almıştır. Saldırı hepimizedir. Halkımızın başı sağ olsun, geçmiş olsun. Yaşanan toplu katliam girişimidir, insanlık suçudur. Kör terör eylemlerinin şekli ne olursa olsun, saldırı her nereden ve nasıl gelirse gelsin halk zarar görmektedir. Yakın tarihin de ispatladığı üzere bu türden kanlı eylemler, siyasal sonuçları itibarıyla hep egemenlerin elini güçlendirmiş, iktidarın siyasi manevra alanını genişletmekten başka işe yaramamıştır. Açık bir provokasyon niteliğinde olan Taksim saldırısı da böyledir. Saldırıyı bir kez daha lanetliyoruz.
2- Patlamanın hemen ardından RTÜK yayın yasağı getirmiş, BTK bant daraltma uygulamasına gitmiş ve sosyal medya alanı dondurulmuştur. Böylece tek adam medyasının yanına “tek adam sosyal medyası” eklenmiştir. Halkın haber alma hakkı ve özgürlüğü resmen engellenmiştir. Bilginin çok yönlü kaynaklarla teyit edilmesinin önüne geçilmiş, haber kaynağı tek elde toplanarak hükümete bağlanmıştır. Otoriterleşmeyi daha da güçlendiren bu uygulamalar, gerçeklerin açığa çıkması ve katliamın tüm yönleriyle aydınlatılmasının önünde de engeldir. Şüphe ve soru işaretleri ortadan kalkmadığı gibi daha da artmaktadır. Hatırlanacak olursa, sansür yasası taslağına gelen tepkilere Adalet Bakanı Bekir Bozdağ şu yanıtı vermişti: “Gezi, Kobanê, Hendek olayları oldu. Bireysel değil, toplumsal barışı bozmaya dönük işler yapıldığında bu düzenleme devreye girecek…” Emek ve demokrasi güçlerinin bütün uyarı ve itirazlarına rağmen Meclisten geçirilen sansür yasası ilk büyük tatbikatını Taksim saldırısı sonrasında gerçekleştirmiştir. Kaldı ki, toplumsal barışın, halkın sesini kısarak ve itirazları yok sayarak gelmesi mümkün değildir. Olsa olsa bu durum, 2023 seçimlerine doğru ülkeyi yine fiili bir OHAL uygulamasıyla yönetmek anlamına gelmektedir. Ayrıca halkın haber alma hakkı için mücadelenin önemi bir kez daha kanıtlanmıştır.
3- Haftaya girerken işçi ve emekçilerin gündemi, yakıcı talepleri neydi? Yüksek enflasyon karşısında ücretlerin iyileştirilmesi, insanca yaşayacak asgari ücret için mücadelenin örgütlenmesi, işçi ücretlerini kuşa çeviren vergide adaletsizliğin son bulması, TİS hazırlıkları, işten atmaların yasaklanması, en son Amasra ve Zonguldak’daki madenlerde yaşanan patlamalarda tel tel dökülen hükümet temsilcileri ve yöneticilerin hesap vermesi. İşte Taksim saldırısıyla önü açılan kaotik atmosfer, emekçi sınıfların bu acil taleplerini de gölgede bırakmaktadır. Dolayısıyla kör terör ortamı en büyük zararlardan birini emek dünyasına vermiştir. Sermaye düzeni ve iktidar buradan yürüyerek grevleri, işçilerin toplanma ve gösteri haklarını tümden yasaklamaya yönelebilir. Bu nedenle işçi ve emekçiler taleplerinden bir adım dahi geri adım atmamalıdır. Emek ve demokrasi mücadelesi birleştirilmelidir. Sendikalar, emek ve meslek örgütleri, demokrasi güçleri meydanı boş bırakmamalı, ortak açıklamalar yapmalıdır.
4- Taksim saldırısıyla birlikte toplumsal travmalar tazelenmiş, 7 Haziran ile 1 Kasım 2015 dönemindeki kanlı katliamlar yeniden konuşulur olmuştur. O sürecin kara kutusu olanlar konuşmak zorundadır. “Patlamadan sonra oylarımız arttı” diyenler, hükümete atfen “Gar Katliamı’yla ilgili bir konuşursam milletin içine çıkamazlar” diyenler şimdi ne biliyorlarsa konuşmalıdır. Çünkü o dönem aydınlatılmazsa, susarak suç ortağı olanlar, yeni dönemin de siyasal sorumluluğunu taşıyacaklardır. Dolayısıyla Millet İttifakı da bu siyasal sorumlulukla karşı karşıyadır.
5- Tek adam iktidarının hedeflerinden biri her toplumsal olay ve gelişmeyi faşist bir rejimin inşası için kullanmaktır. Bir diğeri ise Erdoğan’ın daha önce işaret ettiği “yerli ve milli muhalefet”in dizayn edilmesidir. Taksim saldırısından hareketle “sınır ötesi harekat” ya da savaş tezkerelerinin yeniden gündeme gelmesi olasıdır. Bölgesel dengeler buna izin verir vermez, iktidar oy konsolidasyonu için bu kartı sonuna kadar kullanacaktır. Bu nedenle şoven kışkırtmaya ve Neoosmanlıcı savaşlara kapı açan egemen siyasete işçi ve emekçiler ortak olmamalıdır. Emek, demokrasi, özgürlük, eşitlik, bağımsızlık, laiklik ve barış mücadelesinin gelip bağlanacağı yer AKP-MHP bloku değil, tek adam yönetiminden ve sermayeden bağımsız bir mücadele odağı olmalıdır.
6- Anket ve saha araştırmalarının da gösterdiği üzere; uzunca bir dönem siyasal alanın gerisinde yer edinen “sınıf siyaseti”ne dair arayışlar, yeniden güç kazanan bir gerçekliktir. Kör terör eylemleri ve bunun üzerinden estirilecek şoven dalga işte sınıf mücadelesine dair yükselen bu ivmeye de bir darbedir. Bundan elbette “kimlikler siyaseti” diye ifade edilen özgürlüklerle ilgili sorunların önemsiz olduğu sonucu çıkmaz. Saha araştırmalarında bir diğer gerçeklik de uzunca bir dönemdir halktaki ekonomik kaygıların, güvenlik kaygılarının çok ötesinde olduğudur. Halkın ana gündemi yoksulluk, ekmek ve geçim derdidir. Ne var ki son gelişmelerle birlikte şiddet, terör ve kaos sarmalında toplumsal kaygılara ilişkin bir makas değişikliği gündemdedir. Bu makas değişikliği 21 yıldır ülkeyi yöneten, ekonomide halkın önemli bir bölümünü açlık çıtasının altına düşüren AKP için de bir can simididir.
7- Tarih sınıflı toplumlar mücadelesinin bir tezahürüdür ve bu mücadelede sadece egemen sınıflar yoktur. İşçi sınıfı ve emekçi sınıflar da vardır. Her sınıf kendi mücadele deneyimi ve kendi mücadele tarihi üzerinden öğrenerek ilerler. Türkiye işçi sınıfı, emekçiler ve halk bu karanlık dönemi de aşacak bilgi, tecrübe ve birikime sahiptir. 7 Haziran-1 Kasım süreci sadece bir travmanın değil, yeniden derlenip toparlanarak ayağa kalkışın da tecrübeleriyle doludur. Değişime dair umut, gücünü buradan almaktadır. Yılgınlığa yer yok. Şimdi tüm emek, demokrasi ve halk güçlerinin, kadınların ve gençlerin kenetlenme zamanıdır.
15 Kasım 2022
https://www.evrensel.net/yazi/91958/karanligi-asmak-icin-kenetlenme-zamani