Halk Buluşmaları için yola çıktığımız Anadolu turunda işçilerden biri şunu söyledi: “Burada, Trakya’da, organize sanayinin kapısı iş ilanlarıyla dolu. Ama işçiler de sürekli iş arıyor. Peki, bu nasıl oluyor? Çünkü fabrikalar işçi değil köle arıyor!”
Yaklaşık iki aydır devam eden EMEP halk buluşmalarının Urfa durağında ise bir köylü şunu dile getirdi: “Ektiğim ürün her yıl daha ucuza tarladan kalkıyor. Gübreye, tohuma, mazota gelen zamlar da işin cabası. Oysa benim tarladan çıkan ürün, bakıyorum, pazarda her yıl daha da pahalıya satılıyor. Parayı arada başkaları götürüyor. Çiftçiyi bitirdiler.”
Aldığım notlar arasında bir işçi babanın şu feryadı da var: “Fabrikada üç öğün yemek veriyorlar. Tatlı ya da meyve suyu olunca yemiyorum. Akşam çocuklara götürüyorum. Çünkü cebimde onlara tatlı alacak param kalmıyor…”
Memleket Edirne’den Kars’a kadar yokluk, yoksulluk, işsizlik ve borçlarla boğuşuyor. Hükümete öfke büyük, kopuşlar hızlanıyor. Kayseri’de bebek arabasıyla toplantıya gelen ve daha önce MHP’ye oy verdiğini söyleyen bir erkek işçi, “Ne zaman yumruğu masaya vuracağız ne zaman yürüyeceğiz” diye isyan etti. Bebek torunuymuş, bebeğin annesi ise o an fabrikada çalışıyormuş.
Hemen altını çizeyim; bütün bu buluşmalarda, zam yağmuruna karşı ve insanca yaşayacak ücret için mitingler, gösteriler yapılması istendi. Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde bir araya gelen Emek ve Demokrasi Bileşenleri 20 Kasım’da miting yaptı, meydana çıktı. İzmir’de 7 bine yakın işçi alana çıktığında bu fiilen bir mitingdi. Urfa’da bir araya geldiğimiz Uğur Tekstil işçileri direnerek sendikayı OSB’ye soktular. Sonrasında toplu işten atılsalar da direniş devam ediyor. Trakya’da Belkarper ve AdkoTurk, İstanbul’da Bakırköy Belediyesi işçilerinin grev ve direnişleri sürüyor. Ülkenin birçok kentinde irili ufaklı işçi, emekçi eylemleri gündemde. ODTÜ’de yemekhane sorunu nedeniyle bir araya gelen 1500 öğrenci de önemli çıkış yaptı ve harekete güç kattı.
Önümüzde metal, cam, tekstil iş kolunda toplu iş sözleşmeleri var. Artan zam yağmuru, yüksek enflasyon çetin bir mücadelenin habercisi. Daha önce bağıtlanan toplu sözleşmelerin ek zam talebiyle güncellenmesi, işçi sınıfının gündeminde daha çok yer tutmaya başladı. “En büyük toplu sözleşme” olarak ifade edilen asgari ücret görüşmelerinde ise işçilerin beklentisi TÜİK rakamlarının çok üzerinde. İşçiler ayrıca vergi yükünün kaldırılmasını talep ediyorlar. 2022 bütçe görüşmelerinde ise hükümet sermaye sahiplerinin ayağına kırmızı halılar seriyor, faiz borcu yükü yine halka yıkılacak.
Özetle 2021’nin son haftaları ivme kazanan bir mücadele dönemine işaret ediyor. 2022 yılı ise şimdiden ekmek ve özgürlük mücadelesinin yükseleceği bir yıl olmaya aday.
Ama burada aşılması gereken ciddi bir sorun var! Tek adam hükümetinin işçilere ve halka dayattığı sermaye programına karşı, burjuva düzen muhalefeti çözümü sandığa/seçime havale ediyor. Emek ve demokrasi mücadelesine düzen muhalefeti eliyle fren konuyor.
Burjuva muhalefet, emekçilerin hak talebinden, kitlelerin sokağa çıkmasından, halkın siyasete müdahalesini sokakta, fabrikada, işyerinde yapmasından öcü gibi korkar. O, yoksul kitlelerle birlikte değil “kitleler adına” siyaset yapar. Halkın örgütlenme ve mücadeleden gelen gücünü yadsır, tehlikeli görür ve pasifize etmeye çalışır. İşçi sınıfı ve emekçilerin yapması gereken siyaset anlayışı ise tam tersidir. Fabrikada, işyerinde, sokakta iktidarın politikalarına itiraz eden, iş bırakma, grev ve eylemlerle denetleyici gücünü ortaya koyan, nihayetinde düzeni emekçiler lehine değiştirmeyi hedef alan bir siyaset anlayışıdır bu. Kaldı ki sandığın da seçimin de güvencesi buradadır. Burjuva muhalefet partileri grevleri, eylemleri ertelemeye çalışırken, işçi sınıfı partisi ve sosyalistler bunları olabildiğince hızlandırmaya, güçlendirmeye çalışırlar. Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçilerin önünde duran birinci acil görev, sorunların çözümünü sadece sandığa havale eden anlayışlara karşı da mücadele etmek ve kendi öz gücüne güvenmektir. Örgütlenecek her miting yahut gösteri, yapılacak her toplantı, şaltere uzanacak her el, ülkenin gidişatının değiştirilmesi bakımından işçi sınıfı ve halk hareketine güç kazandıracaktır. Kaldı ki, burjuva muhalefetin seçimden iktidar çıkması durumunda sermaye adına sürdüreceği restorasyon programını püskürtmenin garantisi de bugün atılacak adımlara bağlıdır.
Bugün işçi sınıfı, sosyalistler ve devrimci demokratik güçler bakımından ele alınması gereken ikinci acil görev siyasal bloklaşmalara ve halk ittifakının oluşturulmasına dairdir.
Emekçilerin, halkın kendi taleplerini güvenceye alacağı bir ittifak, fabrikalarda, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda, meydanlarda, mahalle ve köylerde kurulmak zorundadır. Bu nedenle yerel birliktelikler olabildiğince güçlendirilmeli, halkın ittifakı tabandan örgütlenmelidir.
Son bir hafta içinde “üçüncü blok” üzerine medyada çıkan spekülatif haberler ve bu haberlere verilen örgütsel refleksler, tek adam rejimine ve restorasyon muhalefetine karşı en geniş halk ittifakının oluşturulması görevinin ne kadar dar anlaşıldığını ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu haberlerden ilki “HDP-TİP-SOL Parti ittifakına sonradan EMEP ve TKP’nin ekleneceği” şeklindeydi. Diğer haber ise “HDP-EMEP-TİP’in ittifakta anlaştığı” şeklinde servis edildi. Aslı olmayan bu ittifak haberleri partilerin arasına soğuk duvarlar örmekten öteye bir anlam taşımıyor.
Doğru olan bilgi şudur: EMEP-SOL Parti-TKP görüşmeleri/toplantıları devam etmektedir. Belirli bir mesafe alınmış olsa da henüz açıklanmış bir ittifak yoktur. Halkevleri, TKH ile de çeşitli düzeyde temaslar devam etmektedir. EMEP; HDP, TİP ile de ikili görüşmelerini sürdürmektedir. Bu görüşmelere yeni örgütler de eklenecektir. EMEP sendikalar, meslek örgütleri, aydınlarla da halkın ittifakının kurulması için görüşmelere devam etmektedir. İhtiyaç olan işçi sınıfı ve halkın ekonomik, demokratik taleplerini esas alan, onun mücadelesi üzerinden yükselen en geniş halk ittifakının sağlanmasıdır. Bu altı doldurulmuş bir üçüncü blok olmak zorundadır. Bu zaman işidir, sabır işidir, emek işidir. Aksi durumda spekülatif haberler üzerinden yaşanan panik ve gerilimleri birileri kullanır. Cumhur İttifakı da bu durumu kullanır, Millet İttifakı da kullanır.
Sonuç olarak, ekmek ve özgürlük talepleri doğrultusunda acil bir mücadele hattının örgütlenmesi, başkanlık seçiminde tek adamın durdurulması, halk yönetiminde ise Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında üçüncü bir seçeneğin (Halk İttifakı) yaratılması. Günün acil görevleri bunlardır. İleri öncü işçiler daha cesur olmalı, kendi ittifak platformunu her yerde, her imkanı bir kürsüye çevirerek anlatmalıdırlar.
21 Kasım 2021
https://www.evrensel.net/yazi/89869/iki-acil-gorev