Ankara’da 80 yaşındaki bir kadın markete ait servis aracından zorla indirildi. Çünkü servise 50 TL ve üzerinde harcama yapanlar binebiliyordu! Urfa’da ise yine bir yaşlı kadın ulaşım kartı olmadığı gerekçesiyle yaka paça otobüsten atıldı.
Geçtiğimiz günlerde bir üniversite öğrencisinin hikayesini dinledim. Sabah olabildiğince geç kalkıyormuş. Çünkü güne öğlen yemeği ile başlarsa kahvaltı masrafı olmayacak!
Memleket hiper enflasyonun kıyısında yüzerken, halk hızla yoksullaşıyor. Pazarda, markette, çarşıda neye dokunsan el yakıyor. Muhtarlıklar icra kağıtlarıyla dolup taşıyor. İstanbul’da ulaşıma yapılan zamlar da feci. Emekçi ailelerin sokağa çıkması eziyete döndü.
Peki zengin sınıflar cephesinde durum ne? Dünya eşitsizlik raporuna göre Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk kesim, tüm gelirin yüzde 54’ünü alıyor. Pandemi, kriz, üzerine Ukrayna’da savaş derken, bakıyorsunuz, milyarder sayısı düşmüyor artıyor! Milyarder sayısı 2021’de rekor kırdı, bir yıl öncesine göre dünya genelinde yüzde 75 artış gösterdi. Gidişat net: Sınıfsal uçurum derinleşiyor, sınıf çelişkileri sertleşiyor.
Peki, çıkış yolu nerede?
Medyadaki tartışma anketlere indirgenmiş durumda. Hangi parti ne kadar oy alacak, kararsızları kim kazanacak? İşçi sınıfı ve halkın mücadele eğilimi soru konusu bile değil. İşçi ve emekçiler 4 yılda bir yapılan seçimlerle “Pasif oy vericiler” olarak burjuva düzen siyasetinin sınırlarına çekiliyor. Yoksul halka sabır telkin ediyor, “Seçimi bekleyin” diyorlar. Mevcut düzen partileri içinde “Kötünün en iyisine razı olun” diyorlar. Yani burjuva siyaset tahterevalli oyunundan ibaret. İnen de çıkan da hep burjuva partiler oluyor.
Macaristan ve Fransa’daki seçim sonuçlarına da bu gözle bakmalı. Aşırı sağ diye tabir edilen ırkçı faşist Orban Hükümeti Macaristan’da oy patlaması yaptı. Karşısındaki muhalefet bloku başarısız kaldı. Fransa’da ise gerici faşist politikanın sözcüsü Le Pen, Macron’un ardından ikinci tura kaldı. Bizim buradan çıkaracağımız sonuç, seçim piyasası analizcilerinin aksine şu olmalı: Sermaye programını karşısına alamayan hiçbir ekonomik-politik program halkları düzlüğe çıkaramaz. İşçi sınıfı ve halk güçleri iş, ekmek, demokrasi ve özgürlük mücadelesini burjuva siyasetin egemen olduğu seçimlerle sınırlayamaz. İşçi ve emekçilerin siyaset alanı esas olarak fabrikalardaki grevler, işyerlerindeki direnişler ve meydanlardır. Talepleriyle meydanlarda toplanan kitlelerin güç kazanmasıdır.
Bugün anketlerde “kararsız” diye ifade edilen halk kitlelerinin kararlı hale gelmesini, burjuva anket şirketlerinden bağımsız olarak şöyle okumalıyız: İşçi sınıfı ve yoksul halk katmanları grev, direniş, mitingler ve hak mücadelesine katıldıkları oranda sermaye saldırılarına karşı mücadele konusunda kararlı hale geleceklerdir. İşçi sınıfının siyaset sahnesine çıkması, burjuva gericiliğe ve tek adam yönetimine karşı bir ittifak seçeneği oluşturması da ancak bu hat üzerinde yürünürse mümkün olabilir. 2022 1 Mayıs’ı, bunun büyük adımlarından biri olmaya adaydır.
Öyle halka yutturmaya çalıştıklarının aksine, patronlar dünyası sadece seçim anketlerine bakmaz. Onlar işçi grev ve direnişlerinin sayısına, hak mücadelesinde emekçilerin nereden nereye geldiklerine, meydanların kalabalığına ve coşkusuna bakarlar. İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs ezen ile ezilen sınıflar arasında bir güç sınamasıdır. Tüm dünyada ve Türkiye’de bu yıl da bir güç sınaması yaşanacaktır.
Anketlere saplanıp kalmak ve seçim beklentisiyle uyuşmak, bugün aşılması gereken bir tehlikedir. Elbette ne anketler ne de seçimler önemsizdir. Fakat mücadele etmeden işçi sınıfı ve yoksulların kendi devrimci siyasetini üretmesi ve taleplerine ulaşmaları mümkün değildir. 1 Mayıs bu yıl her zamankinden fazla yaygın ve kitlesel kutlanmalıdır. Haftaya yayılan fabrika ve işyeri kutlamaları şimdiden hazırlanmalıdır.
Ocak zamlarına itiraz eden işçiler, ülkenin farklı kentlerinde 120’yi aşkın grev ve direniş gerçekleştirdi. Sağlık emekçileri uzunca bir dönemdir talepleri için eylemde. Bu güç 1 Mayıs’ın dayanağı olmalıdır. Eriyen ücretler nedeniyle “iyileştirme” talebi hemen bütün iş kollarının konusu. 1 Mayıs’a yüz binlerin katılmaması işten bile değil. Sonucu belirleyecek şey ise 1 Mayıs’ın nasıl örgütlendiği olacak.
Türk-İş ve Hak-İş, bayramı gerekçe göstererek ipe un seriyor. Bunca yoksulluk varken mücadele yerine 1 Mayıs’ı tatil etmeyi tercih ediyorlar! Sendikal bürokrasi açıkça işçi hareketinden korkuyor. İşçinin gücüne değil düzen siyasetine bağlanmış bir çözüm öneriyorlar. 1 Mayıs hazırlıkları yerellerden başlayarak sendika bürokrasisinin bariyerlerinin kırıldığı örnekleri ortaya çıkarmalıdır. Farklı konfederasyonlardan sendika şubeleri ve işyeri temsilcilikleri, her türden ayrımı bir kenara bırakarak 1 Mayıs konusunda birleşmelidir.
1 Mayıs, Ukrayna savaşı başta olmak üzere emperyalist savaşa ve sömürüye karşı çıkmanın, “NATO’ya hayır” demenin de günü olmalıdır. Mülteci işçilerin katmerli sömürüsüne karşı işçiler sınıf kardeşleriyle birlikte yürümelidir. 8 Mart gösterilerinde kadınların baskı ve zorbalığa karşı uyanışı, Kürt yoksullarının görkemli Newroz kutlamaları, gençlerin birikmiş öfkesi 1 Mayıs’ın güçlü geçeceğine işarettir. Doğası talan edilen, tarlasına, toprağına, traktörüne haciz konan yoksul köylüler de 1 Mayıs’taki yerini almalıdır.
1 Mayıs, sermayenin topyekun saldırılarına karşı birleşme ve topyekun ayağa kalkma günüdür. Halkın ekmeği, memleketin geleceği anketlere sığmaz. 1 Mayıs bunu gösterecektir.
12 Nisan 2022
https://www.evrensel.net/yazi/90725/halkin-ekmegi-memleketin-gelecegi-anketlere-sigmaz