Aradan iki hafta geçti. Ama Taksim’de bayrak açılmasıyla başlayan “Suriyeliler” tartışması bitmedi. Millet eteğindeki taşları dökünce ortaya şöyle bir tablo çıktı:
***
Habertürk’ten Sevilay Yılman, “Taksim’de naralar atmak yerine gitsinler onlar için o topraklarda savaşan, gece gündüz nöbet tutan Mehmetçiğimizin yanında yer alsınlar” diye yazdı. (O sıra, sosyal medyada “Eli silah tutabilecek Suriyelilere” bolca öfke vardı)
Oysa merdiven altı atölyelerde mülteci işçiler silah değil makas tutmaktaydı! Okulda olması gereken çocuklar sabahın köründen gece yarılarına kadar çalışmaktaydı. Tarlalarda üç kuruşa çalıştırılan mülteci kadınlar da öyle…
“Eli silah tutma çağında olan mülteciler” inşaatlarda, tarımda, en güvencesiz işlerde patır patır ölmekteydi. 2018’de hayatını kaybeden 1923 işçimizin 108’i göçmen ya da mülteciydi!
***
Tarihçi Murat Bardakçı Hürriyet’te şöyle yazdı: “Bizimle beraber yaşayan milyonlarca mülteci Suriye’den değil de komşumuz olan diğer Arap memleketinden gelmiş olsa idi, asıl gümbürtü işte o zaman kopardı!”
Bardakçı, Ortadoğu’nun kadim halklarını birbirinden düşük topluluklar şeklinde betimlemekten kaçınmadı. Bu ayıbı da Suriyelilere karşı kabaran milliyetçi öfkeyi teskin etmek adına yaptı! Nefreti diğer Arapların üzerine yıkarak tabii.
***
Habertürk’ten Fatih Altaylı da “Kendileri Türkiyelileşsinler. Ama burayı Suriyelileştirmeye kalkışmasınlar” diye yazdı. Böylece entegrasyon ve bir arada yaşamı çift taraflı bir mesele olmaktan çıkardı. Mültecilere tek tipleşmeyi dayattı.
Fırsat bu fırsat, çevre ülkelerden gelen mülteciler için bir de proje patlattı: “Türkiye aynen ABD’nin yaptığı gibi her yıl bu ülkelerden belirli sayıda kişiye ABD’nin Green Card’ı benzeri bir ‘ikamet kartı’ verebilir…”
Böylece Türkiye, Avrupa’nın Çin’i ya da Bangladeş’i olabilir, ucuz emek piyasasında bir “cazibe merkezi” yapılabilirdi!
***
Mültecilere karşı ne zaman bir öfke patlaması olsa:
– Muhafazakar kalemler Suriyeliler için hemen bir “Osmanlı şemsiyesi” açarlar. Tebaa çizgisini aşmamaları konusunda da onlara sert uyarılar yaparlar.
– Sağcı/milliyetçi kalemler Suriyelileri “Türklük” üst kimliği altında her emre amade olmaya çağırırlar. İlk emir olarak da “Sınır dışına defolmaya” çağırırlar.
– Liberaller mülteciler için yeni sömürü paketleri devreye sokarlar.
– Milliyetçilikle ırkçılık arasında gidip gelen sözde “ulusalcılar” ise çarçabuk nefret diline sarılırlar. (Bunu görmek için son dönem attıkları manşetlere bakmak yeter)
***
Peki ya mültecilerle dost/kardeş olması gerekenler, ilerici/demokrat kalemler?
“Taksim’deki Suriyeliler” meselesine doğru bakan yazılar da var elbette; iyi olmayan, kafa karışıklığına düşenler de.
gazeteduvar’da Aydın Selcen şöyle yazabildi nitekim: “İnce’nin kampanyasında kitlelerden en fazla alkış alan bir vaadi cemevlerine camilere eş hukuksal statü ise diğeri de Suriyelileri davul-zurnayla evlerine uğurlamak idi. O kadar ki, Erdoğan’ın İnce’nin kampanyasından kendininkine uyarladığı tek vaat bu oldu. Siz popülizm yarıştırmayalım deyip, beğenmediniz. İşiniz Suriyelilere üzülmeye kaldı…”
Yazısında sıklıkla demokratik hakları savunmakla mülteci haklarını savunmayı karşı karşıya getiren Selcen, meramını anlatırken işi Suriyelilere kapı gösteren İnce’yi referans almaya kadar vardırdı.
Halbuki….
Mülteci haklarını savunmak, mültecilerle dayanışmak, yönetenlerin mülteci politikalarını sorgulamak demokratlıktan kaçış değil, bizatihi demokrat olmanın turnusol kağıdıydı. Selcen’in yazısı bu bakımdan iyi renk vermeyenlerdendi.
Bu arada, mültecileri savunmak adına, “Türkiye Suriye’de Esad güçleri ile doğrudan savaşa girmediği için(!) eli silah tutan Suriyelileri cepheye çağırmanın anlamsız olduğunu” dile getiren talihsiz analizler de okuduk. (Oysa bırakalım Esad’la savaşı, mülteciler hiçbir koşulda silah altına alınamazlardı)
Bakalım ilerleyen günlerde, mülteciler konusunda, daha kimler neyi savunacak ve turnusol kağıdı daha neleri gösterecek?
14 Ocak 2019
https://www.evrensel.net/yazi/83111/eli-silah-tutma-cagindaki-suriyeliler