“19. yüzyılın ilk yarısında devrimin merkezi Fransa, zaman zaman da İngiltere’ydi. 1848’de Almanya devrimci uluslar safına katıldı. Yeni yüzyıl (20. yüzyıl) öyle olaylarla başladı ki, bunlar devrim merkezinin yeniden bir yer değiştirmesiyle, Rusya’ya doğru yer değiştirmesiyle karşı karşıya kaldığını bize düşündürmektedir. Batıdan bunca girişkenlik edinmiş olan Rusya, belki şimdi artık bu batı için bir devrimci enerji kaynağı olmak yolundadır.”
Bu satırlar yazıldığında 20. yüzyılın hemen başlarıydı (1902) ve bu satırların yazarı Alman Marksist Karl Kautksy henüz dönek olmamıştı. Peki, dönek olduktan sonra ne oldu? Dönek olmadan önceki bu tespiti 15 yıl sonra doğrulandı! Öyle ki işçi sınıfı Rusya’da iktidara 7 Kasım 1917’de geldi. Devrim, Rusya’da Jülyen takvimine göre 25 Ekim 1917’de gerçekleştiği için adına “Ekim Devrimi” denecekti.
İşçi devriminin Sosyalist Lideri V. İ. Lenin şöyle diyecekti: “Bizim devrimimizin bazı temel çizgilerinin, yerel değil, özellikle ulusal değil, yalnızca Rusya’ya özgü değil, uluslararası nitelikte bir önemi vardır.”
Bir dönem önce devrimlerin Avrupa’sına karşı gerici pozisyonda bulunan Rusya, çarlık yönetiminin devrilmesi ve işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesiyle birlikte devrimci pozisyona geçecekti. Buna karşılık Avrupa Rusya’daki işçi devrimi karşısında giderek daha tutucu ve gerici karaktere bürünecekti.
Tam yüzyıl sonra yani 2017’de, Ekim Devrimi’nin “uluslararası nitelikteki önemi” birçok yönüyle yeniden tartışıldı. Genel tartışmalar kadar her bir ülkedeki devrimciler, öncü işçi, emekçi ya da gençler kendi ülkelerinin durumuna da atıflar yaparak Ekim Devrimi’ni konuştular, dersler çıkarmaya çalıştılar. Tıpkı Türkiye gibi.
Bu yazının kaleme alındığı 7 Kasım 2021 tarihi itibariyle Ekim Devrimi 104 yaşında. Yaşayan bir tarih olarak işçi devrimi, bugün Türkiye’nin içinden geçtiği kritik süreç düşünüldüğünde, iki güncel yönüyle yeniden karşımızda.
Birincisi, memleket, eğer bir erken seçim olmazsa 2023 haziran seçimlerine odaklandı. Halk tek adam rejiminden kurtulmak istiyor. Bununla birlikte 2023 sadece 4 yılın değil “ikinci yüzyılın” yeniden yazılacağı bir milat olarak ilan edildi. Cumhur İttifakını oluşturan partiler 2023’ten başlayarak ve 2053, 2071’e de atıflar yaparak cumhuriyetin ikinci yüzyılında Neoosmanlıcılığın yanı sıra fetihler çağını muştuluyor. Millet İttifakını oluşturan partiler içinde başı çeken CHP ise “Cumhuriyetin ikinci yüzyıl manifestosu”nu yayımladı. Manifesto memleketin çıkışını parlamenter sisteme bağlayan bir tür “güçlendirme”, daha doğrusu eski rejimin restorasyonu projesine dayanıyor.
Bu iki blok, ikinci yüzyıl amaçları bakımından birbirinden farklı özellikler göstermekle birlikte, ortak bir dairede buluşabildiler. Zira her iki ittifakın ikinci yüzyıl tasarımında da “sınıfsız zümresiz Türkiye” vurgusu var. Oysa farklı dönemlerde farklı burjuva siyasi partiler başa geçse de Türkiye siyasi tarihinde cumhuriyet hiçbir zaman “sınıfsız ve zümresiz” olmadı. Bir avuç sermaye grubunun egemenliği milyonlarca insanı aç, yoksul bırakmak pahasına emeğe, üretilen değerlere hep el koydu. O yüzden geçmiş yüzyılın bir devamı olarak yeni yüzyılda da bu yalan, burjuva düzen partileri tarafından tekrarlanacak. Dünyanın ve Türkiye’nin geleceğini işçi devrimlerine, halk iktidarına kapattıklarını sananlara karşı Paris Komünü ve Ekim Devrimi derslerinden verilmesi gereken cevap ise sermaye egemenliğine karşı işçi-emekçi cumhuriyeti olmalıdır. Yüzyıl önceki devrimci dersler önümüzdeki yüzyıla ışık tutacak türdendir. Devrimci demokratik bir halk cumhuriyeti bugün yakıcı bir ihtiyaçtır. Fakat er ya da geç sosyalist bir işçi-emekçi cumhuriyeti 21. yüzyılı muhakkak ve yeniden tekrar ışıtacaktır. Bizim ikinci yüzyıl ve cumhuriyet tahayyülümüz işte burada farklılaşarak kapitalist egemenliğine karşı emekçi halkın gerçek alternatifi olmaktadır.
2023 seçimleri, öncesi ve sonrasına dair mücadele sürecine bakarak ikinci ve son çıkarımı yapabiliriz artık. İşçi sınıfı ve sosyalistler taktik beceri/birikim ve ittifaklar bakımından Ekim Devrimi’nden ne öğrenmeliler?
1920’de Lenin şöyle yazıyor: “Çarlığın iktidardan düşmesine kadar, Rusya’nın devrimci sosyal demokratları çok kez liberallerin yardımlarına başvurmuşlardır, yani bunlarla bazı pratik uzlaşmalar yapmışlardır. 1901-1902’de Bolşevizmin doğmasından az önce, İskra’nın eski yazı kurulu (Plehanov, Akselrod, Zasuliç, Martov, Potressov ve ben bu yazı kuruluna dahildik) Burjuva Liberalizminin Siyasal Lideri Struve ile -çok uzun süreli olmamakla birlikte- belirli bir ittifak kurmuştuk. Ama bu, burjuva liberalizmine karşı ve onun işçi hareketi içinde etkisinin en küçük belirtilerine karşı, en amansız ideolojik savaşımı sürdürmemize engel olmuyordu. Bolşevikler her zaman bu siyaseti gütmüşlerdir. 1905’ten beri, işçi sınıfı ile köylülüğün liberal burjuvaziye ve çarlığa karşı ittifakını sistemli olarak savunmuşlardır. Ama buna karşın burjuvaziyi çarlığa karşı desteklemekte hiçbir zaman kusur etmemişlerdir (Örneğin seçimlerin ikinci turunda ya da ikinci oylama döneminde olduğu gibi) ve hiçbir zaman burjuva devrimci köylü partisine, sosyalistlik iddia eden küçük-burjuva demokratları “sosyalist-devrimciler”e karşı en sert ideolojik ve siyasal savaşımı durdurmamışlardır. 1907’de Bolşevikler kısa bir süre için “sosyalist-devrimciler” ile Duma seçimlerinde resmi bir siyasal blok kurmuşlardır.
1903’ten 1912’ye kadar, Menşeviklerle bazen yıllarca süren yoldaşlık ettik ve aynı sosyal demokrat parti içinde kaldık, ama onlarla proletarya üzerinde burjuva etkisinin araçları olarak ve oportünist olarak ideolojik ve siyasal alanda savaşım vermekten bir an bile geri durmadık. Savaş (1914-18 Dünya Savaşı) sırasında “Kaustkyciler”le sol menşeviklerle (Martov) ve “sosyalist-devrimciler”le (Çernok, Natanson) bir çeşit uzlaşma yaptık; Zimmerwald ve Kiental kongrelerine onlarla birlikte katıldık, onlarla ortak bildiriler yayımladık; ama “Kautskyciler”, Martov ve Çernov’a karşı ideolojik ve siyasal savaşımımızı hiçbir zaman durdurmadık, ne de gevşettik. (Natanson 1919’da bize çok yakın, hemen hemen bizimle tam dayanışma durumunda bir “devrimci komünist” Narodnik olarak ölmüştür) Ekim Devrimi günlerinde sosyalist-devrimcilerin tarım programını bir virgül bile değiştirmeden bütün olarak kabul ederek, küçük-burjuva köylülükle yalnızca şekilde kalmayan son derece önemli (ve çok başarılı) bir siyasal blok kurduk; yani köylülere “zorla” programımızı kabul ettirmek isteğinde olmadığımızı, onlarla anlaşmak istediğimizi kanıtlayabilmek için, açık uzlaşmaya vardık. Aynı zamanda sol sosyalist-devrimcilere resmen bir siyasal blok kurmayı öneriyorduk. (Ve bunu, kısa bir zaman sonra gerçekleştiriyorduk) Bunlar, Brest-Litovsk barışının ertesi günü bu antlaşmayı reddettiler ve 1918 temmuzunda işi bir ayaklanmaya kadar vardırdılar ve daha sonra da bize karşı silahlı savaşa giriştiler…”
Okurun sabrını biraz zorlayarak yaptığım bu alıntı Lenin’in ‘Sol’ Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı adlı kitabından. Elbette taktik dersler bununla sınırlı değil ve sayfalarca devam ediyor. Ama bugüne kalan dersler bakımından Lenin önderliğindeki işçi sosyalizminin taktik rahatlık ve öz güveni ve taktikler sırasında ideolojik netlik ve sertliği muazzam deneyimler sunuyor.
Bugün iki kutba sıkıştırılmış burjuva ittifaklar karşısındaki tutum bakımından ve üçüncü bir blok olarak devrimci demokratik halk seçeneğini oluştururken; sınıf partisi ve sosyalistler aynı taktik rahatlık ve ideolojik netlik içinde yürüyüşlerine devam etmelidirler.
07 Kasım 2021
https://www.evrensel.net/yazi/89785/ekim-devriminden-bugune-ittifaklar-ve-taktik-deneyimler