Havaalanlarında, otogarlarda saatlerce bekletilmeselerdi eğer, yüzlerce belki de binlerce can kurtaracaklardı. Kara elmas diyarının madencileriydi onlar.
Altın saatler körü körüne harcandı. Enkazlardan gelen çığlıkların gücü azaldı, iniltiler yerini beyaz ölüme bıraktı.
İhmal durumu açıklar mı? Asla! Olası kastla ölüme sebebiyet vermekten yargılanmalı tüm sorumlular, en tepeden aşağıya kadar. Asrın sadece doğal bir felaketi değil en büyük toplu kırımlarından birinin tarihi yazıldı. Deprem paralarının buhar edilmesinden imar affına, vahşi rant ve kâr hırsından deprem bölgesine giden yardımlara engel olmaya kadar; yaralı halkımıza yaşatılan bu koyu cehennemin yapı taşları, tek adam yönetiminin ve arkasında kümelenen kapitalistlerin eliyle döşendi. Her gününde ve gecesinde “Daha ne kadarını göreceğiz” dediğimiz bir cehennem azabıydı bütün bir halk olarak yaşadığımız.
CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ı anmadan olmaz. Madencilere konan engelleri aşmak için az uğraşmadı. Toplumsal tepkiler güçlenince madenciye yollar açıldı.
Burjuva ahlak, bukalemunun her ortama uyum sağladığı renk değişimi gibidir. Madenciler deprem sahasına inince, muktedirler bu kez, onların fedakarca çabası üzerinden kitlelerin gözüne “mucizeler” perdesini indirmeye çalıştı. Her kurtarma anı, hafriyat makinelerinin kâr hırsıyla enkaz yığınlarına ve molozlara daldığı o kan dondurucu vahşeti gölgede bırakmak için kullanıldı. Enkaz başlarında soğuktan titreyen, bir battaniye ya da bir tas çorbadan, basit bir ısıtıcı yahut çadırdan yoksun bırakılan milyonlarca insanın derdi tasası, isyanı; duyulsun, bilinsin ve daha fazla konuşulsun istenmedi.
Madenciler kahramandı! Ama gel gör ki, kurtarma anlarına madenciden rol kapmak için el atıldı. Havuz medya akredite edilirken muhalif basın enkazlardan uzaklaştırıldı. “Mucize” kurtarışlar çökmüş düzenin imajını yenilemek için kullanıldı.
“Kimsenin giremediği en tehlikeli yerlere giren” madencilerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri gündem bile yapılmadı. Arama kurtarma süreci bitince geldikleri yerlere dönen işçilere hiç utanmadan “Bak, millet deprem derdinde sen ücretlere ek zam istiyorsun” denebildi. Soma’da, Amasra’da, Ermenek’teki toplu iş cinayetlerinde katledilen madencilerin davalarına TV ekranlarında bir saniyelik atıf bile yapılmadı.
TV ekranlarında magazinleştirilen bir konu da “domuz damı” oldu. Domuz damı, işçilerin madenlerde taban yıkılmasın, göçük olmasın diye ağaçlarla ördükleri bir dayanak tekniği. Madenciler bu tekniği beraberlerinde getirmişler ve 120’ye 20’lik ağaç kütükleriyle enkaz içlerine kadar ilerlemeyi başarmışlardı.
Zonguldak’tan Hatay’a yola çıkan ve tam bir hafta arama kurtarma çalışmalarına katılan bir madenciyle konuştum. Ona domuz damını sordum. Bir rivayete göre Karadeniz bölgesinde köylülerin yaban domuzu avlamak için buldukları bir teknikmiş. Zaman içinde bu teknik madenlere uyarlanmış. Jenga denge oyununa da benziyor. Bu teknik sayesinde madenci sadece önünü değil, enkaz içinde ilerlerken arkasını da sağlama alıyor. Konuştuğum maden işçisi, domuz damında en dayanıklı ağacın meşe ağacı olduğunu söylüyor. Tahkimatın hangi zayıf noktalara ve ne şekilde yapılacağı ise hem madencinin hem de aradığı depremzedenin canını kurtarıyor.
Ekonomik kriz, pandemi, orman yangınları, depremler… Çağın bütün bu felaketleri kapitalist düzenin elinde katlanarak emekçi halkın tepesine çöküyor. Her defasında yoksul halkın tepesine inen enkaz yığınları altında yol almak, ışığa ulaşmak ve bu çürümüş düzeni kazımak için güçleri doğru tahkim etmeye ihtiyacımız var. Birlik, mücadele, dayanışma ve örgütlenme ise her alanda tahkimat için bize gerekli meşe ağaçlarımız.
Yer altında, enkaz dibinde ter döken, uykusuz ve aç gecelerini büyük insanlığa feda eden madencileri ve emeği geçen tüm işçi ve emekçileri şükranla selamlıyorum.
21 Şubat 2023