Deprem illerinde sanayi, ekonomi, iş gücü ve çalışma koşulları bundan sonra nasıl olacak? Patron örgütlerinden gelen açıklamalar sanıldığı gibi “hayra alamet” değil. Çünkü onların derdi işçileri düşünmek değil. Çünkü onlar deprem, sel vb. her felaketi sermaye yatırımı ve sermaye birikimi için fırsat görüyorlar.
Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) temsilcileri Hürriyet gazetesine konuşuyor. Röportajın özeti; yatırım ve teşvikle deprem bölgesini teknoloji üssü haline getirmek. Türkiye burjuvazisinin genç girişimcileri devletten dolayısıyla halktan toplanan vergilerle oluşan kaynakları deprem bölgesinde yatırım yapmak üzere talep ediyorlar. Bir çadırı bile depremzedeye çok gören devlet bakalım sermaye güçlerinin bu yatırım ve teşvik taleplerine ne diyecek? Kaynakların bir bölümünün patronlara peşkeş çekilmesi şaşırtıcı olmaz. Nitekim 2023 bütçesinde sermaye dünyasına ayrılan vergi ve teşvik kıyağı pastanın en büyük dilimlerinden biriydi.
Deprem illerine dair İstanbul Tekstil Hammadde İhracatçıları Birliği (İTHİB) de bir açıklama yaptı. “Göç bazı olumsuzlukları beraberinde getiriyor… İnsanların daha fazla ücret alacağı bir model ile tekrar onları şehre kazandırmalıyız” dedi. İTHİB daha önce Suriye savaşının ve dolayısıyla göçün ekonomiye katkısını övmekle biliniyor. Marmara Bölgesi’nde konfeksiyon ve tekstil piyasasını Suriyeli işçilerin kurtardığını dile getiren İTHİB temsilcileri sigortasız ve ucuza çalıştırılan göçmen işçileri kayıt dışı ekonominin can simidi olarak değerlendirmişlerdi. Acı ama gerçek; benzer strateji şimdi depremzede işçiler için söz konusu. Peki, işçiler deprem bölgesinde kalsınlar diye onlara daha yüksek ücretler verilebilir mi? Patronlara yatırım ve teşvik kıyağı olduğunda bu pekala mümkün. Fakat göstermelik ve geçici bir süreliğine! Ve elbette sonrasında fitil fitil işçilerin burnundan getirmek üzere… Gelen teşviklerden işçilere ödenmesi geren paranın bankadan çekildikten sonra kesintiye uğrayarak elden patrona ödendiği çokça örnek de işin çabası. Öte yandan “SGK primi patron payının işçilerin ücretlerine yansıtılacağı, SGK primlerinin ise devlet tarafından karşılanacağı” gibi planlardan da söz ediliyor.
Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu tepki çeken açıklamasında “Çalışan nüfusu buraya (deprem bölgesi dışına) getirmememiz lazım. Sizlerden ricam deprem bölgesinden gelenleri işe almayın” demişti. Üstelik bu kararın odalar birliğinin kararı olduğunu söylemişti. İnsanlığını ve vicdanını kaybetmiş bir ahlak sorunu kadar kapitalist kâr hırsının nerelere vardığını gösteriyor bu örnek.
Deprem illerinde fabrikalar, organize sanayi bölgeleri ve sanayi siteleri önemli oranda ayakta kaldılar. Patron örgütleri de bunu söylüyor. Sorun iş gücünü burada tutabilmek. Yıkılan yerler ise yoksulların sefil ya da fay hattı üstüne kurulmuş sağlıksız konutları oldu. Deprem illerinde her 10 kişiden 4’ü sigortasız güvencesiz çalışıyordu. Bu oran Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının raporuna da yansıdı: “Bölgede çalışanların 2.3 milyonu kayıtlı, 1.5 milyonu ise kayıt dışı. Kayıt dışılık oranı yüzde 39 seviyesinde.”
Geriye kalanlar ise büyük oranda açlık sınırında ya da altında ücret alıyordu. Bu durumdaki emekçilerin sağlıklı konutlarda oturması ne mümkün? Evi yıkılan, konut bulamayan, konut edinmesi bir daha mümkün olmayan, deprem sonrası fahiş kiralar nedeniyle kiralık konut dahi bulamayan işçi ve emekçilerin göçten başka çıkar yol bulamaması deprem yıkımının sınıfsal sonuçlarından biri.
Fabrika sahipleri ve burjuvalar yeni iş gücü krizine teşvik ve kıyaklarla çözüm ararken OSB’lerle bütünleşik konteyner kentler inşa etmeyi öneriyor. Sonraki adım işçiler için geçici barınakların yapılması. Daha önce Japonya, Körfez Arap ülkelerinde gördüğümüz; patrona daha çok bağımlılık, artan vahşi sömürü ve işçiler için çekilmez kamp hayatının Türk versiyonu inşa ediliyor. Buna da şimdiden “Yaşam konteynerleri” adını vermişler. Aslında bunlar köle işçi kampları. Depremzedenin çadırına, konteynerine elektrik sayacı koymak kadar para hırsıyla yanıp tutuşan bir sınıfın yarın toplu yaşam konteynerlerine nasıl bir fatura biçeceğini öngörmek zor olmasa gerek.
Burjuvazi refleksleri gereği her savaş, her doğal felaket ve salgın hastalıklar dönemini yeni sömürü stratejileri geliştirmek için kullanır. Tarih boyunca olduğu gibi son pandemi ve deprem pratiği de bunu bize gösteriyor. İşçi sınıfı emekçiler ve sendikalar ise karşıt yerden bir mücadele ve örgütlenme stratejisi oluşturmak zorunda. Aksi halde hayır diye patronların getirdiği her girişim daha ağır sömürü ve yoksullukla perçinlenecek.
Deprem illerinde halkı ayakta tutan yegane şey yine ulusal ve uluslararası çapta emekçilerin ve halkların görkemli dayanışmasıydı. Örgütlü güçlerin girişkenliğiyle yaşanan bu halk dayanışması olmasa can kaybı ve kırım daha da artacaktı. Bu birikim işçi sınıfı ve emekçiler için yarını örgütlemenin umudu olarak görülmeli. Enkaz çalışmalarına katıldığı için işten atılan, deprem gerekçiyle ek zam talebi geri çevrilen işçilerin çetin bir sınıf mücadelesine hazırlanması gerekiyor. Bu yolda dayanışmayı büyütüp örgütlenmeyi hızlandırmak şart.
Deprem nedeniyle yaşanan iç göçün proleterleri muhtemeldir ki patronlar tarafından büyük kent merkezlerinde işçi sınıfını baskılayan yedek iş gücü olarak kullanılacak. Bu oyunun bozulması sadece deprem illerindeki işçilerin değil onlarla dayanışma halinde tüm işçi sınıfının ortak mücadelesine bağlı.
21 Mart 2023
https://www.evrensel.net/yazi/92677/deprem-illerinde-isciler-ve-patronlar