Yedi yaşında yetim kaldı Ali Faik.
Soma’da, elektrik akımına kapılarak can verdi madenci babası: 18 yıl önce.
“O kadar küçüktüm ki kaybettiğim şeyin farkında bile değildim” diye anlatıyor o günleri.
Gün gün, ay ay, yıl yıl büyüdü Ali Faik.
Eli iş tuttu sonra, anacığının evine ekmek götürür oldu.
Soma Katliamı’nın yaşandığı gece, bir market çalışanıydı. Takvim yaprağında yazan: 13 Mayıs 2014.
Ocağın önünde aldı soluğu Ali Faik.
Ocağın önünde mahşeri bir kalabalık,
Ve ocağın önünde umutlu gözlerle bir sevinç haberi için bekleşen aileler vardı.
Öyle ya, dile kolay; 301 madenciydi canı söz konusu olan.
“O gün tam 453 çocuk yetim kaldı. Babasızlığın ne demek olduğunu bildiğim için; o çocukların manevi olarak ne kaybettiklerini biliyordum. O gece babamın acısını 301 kat yaşadım” diye anlatıyor Ali Faik.
Aynı yıl madende işe başladı, yer üstü biriminde dozer operatörü olarak.
Katliamın hemen ertesinde, üstelik bu kara elmas diyarı babanı yemişken; madende iş tutmak nasıl bir cesarettir?
“Evde tencere kaynayacak. O yüzden ekmek cesaretten önce gelir” diyor Ali Faik.
İlerleyen zamanda madenci aileleri toplaştılar, duruşmadan duruşmaya koştular. Tek, patronlar ceza alsın ve Türkiye’nin bu en büyük işçi katliamına imza atanlar en ağır cezalara çarptırılsınlar diye.
Bu hak mücadelesinde; yiten canlar, kopan bacaklar, ışıksız kalan gözler, yetim kalan çocuklar için de istenen bir bedel vardı.
Ama nerede!
“Uyar Madencilik ocaklar kapatılınca iflas gösterip isim değiştirdi. Madenleri yakınlarının üzerine yaptılar. Sırf tazminatları ödememek için!”
26 yaşındaydı, bana bunu anlatan madenci.
Onun adı Ali Faik İnter’di.
Ve baba hakkı, 18 yıllık “kan hakkı” için; o da Somalı madencilerle, madenci aileleriyle direnişteydi.
‘HALK MADENCİYE GÜVENİYOR’
Ali Faik kardeşimize, İzmir’de, harap bir deprem enkazının yanında, telefonla ulaştım. Görüntülü konuştuk. Başında sarı baret, yüzünde koronavirüse karşı beyaz bir maske. Bayraklı Manavkuyu’da, can kurtarmak için gecesini gündüzüne katan 10 madenci neferinden biri.
Sordum: “İzmir’e gitmeye nasıl karar verdiniz?”
“Direniş alanında deprem haberini duyunca; ‘Bir an önce bir şeyler yapmalıyız’ diye düşündük. Bu tip durumlarda izleyici olamayız çünkü biz madenciyiz. Madenci yardımsever, madenci duyarlıdır. Direniş alanında 35 kişiydik. Ciğeri sorunlu, uzuvları eksilmiş arkadaşları direniş yerinde bırakarak geldik. Madenlerde yangın, göçük gibi konularda eğitilmiş ekipler vardır. Enkaz çalışmasında tünel açıp canlıya ulaşmak, ocakta madene ulaşmak gibi bir şeydir. Burada bizi 56 dairelik yıkılmış bir bina enkazına verdiler. İzmir itfaiyesinin alt ekibi olarak çalışıyoruz.”
Ali Faik ile birlikte Bağımsız Maden-İş Sendikasına üye 10 madenci, Bayraklı’ya cuma akşamı 20.30’da varmışlar. O gece 03.30’a kadar aralıksız çalışmışlar. Sabah 5’e kadar uyuyup yeniden işe koyulmuşlar. Sonra sırasıyla 3’er kişiyi dinlendiren bir çalışma sistemine geçmişler.
Ona arama/kurtarma çalışmaları sırasındaki izlenimlerini sordum.
“Şu ana kadar bir canlıya ya da sese rastlamadık. Toplam 4 kişinin cesedine ulaştık. İçeride hep kan kokusu vardı. Binada uyduruk beslemeler yapılmış, küçük çekiç darbesi bile kolonları parçalıyor! Hiç boşluk yok, yığma bina içeride ilerlememizi engelliyor.”
Televizyonlardaki o kare hâlâ aklımda: Enkaz yığınının başında, jandarma kurtarma ekipleri ile madenciler birlikte çalışıyor. Oysa Ankara yolunda önlerini kesen jandarma barikatıydı. Ali Faik’in yorumunu merak ediyorum.
“Buraya geldiğimizde herhangi bir engelleme olmadı, olmaz da zaten. İnsan canı söz konusu. Jandarmaya Ankara’da kimin yol kestirdiğini biliyoruz. Patronlar kestirdi. Sermayeye dokunmadığı sürece madenciyi severler. Madenci burada can kurtarırken vatansever oluyor ama Ankara yolunda hak arayınca huzur bozucu diye damgalıyorlar!”
Peki, İzmir’de halk madencileri nasıl karşıladı?
“Halkı kurtarmaya madenciler, yani yine halk geliyor. Madenciler de halktan. Aileler bize kayıp olan yakınlarının yerini tarif ediyor. Halk madenciye güveniyor, çünkü enkaza girerken risk alıyoruz.”
MOLA SÜRESİ BİTERKEN…
Ali Faik için dinlenme molası sona eriyor. Görüşme süremiz sona ermek üzere.
Son bir soru: “Bundan sonra ne yapacaksınız?”
“Burası tamamen sonuçlansın, bize ihtiyaç kalmasın, yeniden direniş yerine döneceğiz. Arkamızda tazminat hakkı olan 700 madenci arkadaş daha var. Kararı onlarla birlikte vereceğiz. İnsanlarda fişlenme korkusu var. Hükümetle görüştük diye rehavete kapılanlar da olabilir. Ama biz kararlıyız. Sendikalara çağrımız; işçi sendikası gibi davransınlar, iş cinayetlerine karşı güçlerini kullansınlar. Halka mesajımız; hak mücadelesi için yollara düşmüş madencileriz, bizimle beraber olsunlar, hep birlik olalım.”
Ali Faik enkaz yerine dönerken, eli öpülesi anası hakkında anlattığı notları kaydediyorum:
“Annem ilk direnişe geçtiğimizde çok kaygılıydı. Sonra hak davasını görünce alışmaya başladı. Ama ana yüreği bu, yerinde durmuyor. Bu defa da ‘Dikkat et oğlum, enkazdakilere yardım et ama tedbiri de elden bırakma’ diye hep arıyor…”
Çok yaşa emi Ali Faik, yaşa ki çok yaşat!
01 Kasım 2020