İşçi sınıfımızın, göçmen ve mülteci işçilerle birlikte hak araması bir hayal mi?
Bunun boş bir beklenti, gerçekleşmesi mümkün olmayan romantik bir rüya olduğunu düşünenler var. Sağ olsun bir okurumuz, ortak mücadele vurgusu yapan yazılarımdan birine şu eleştiriyi yapıştırmış: “Büyüklere masallar dinlediniz!”
Kızmadım, bozulmadım. Derdimi daha iyi anlatabilmek için bir ‘masala’ daha sarıldım, hepsi o kadar. Buyurunuz…
***
1950’li yıllar. İstanbul Askeri Cezaevi tütün işçileriyle dolu. Tutuklu işçilerin çoğu Yunanistan göçmeni. Mübadele sonrası Drama, Serez ve Kavala’dan gelen Türk göçmenler bunlar…
Masal anlatıcımız Mihri Belli. Zamanında, Yunanistan iç savaşına antifaşist cephede katılan bir Türk devrimcisi. Anılarında (*) Türkiye’ye getirilen göçmen işçilerden şöyle söz ediyor: “Bunların işçi hareketine ilk katılmaları Yunanistan’dayken olmuştu. Yunan işçileri kadar aktif olmasalar da sendika hareketinde, grevlerde bir şeyler kavramışlar, bilinçlenmişlerdi. Türkiye’ye göç ederken bu bilinçlerini de getirdiler ve tütün işçileri çevresinde devrimci çekirdeği oluşturdular…”
İç savaş yıllarında Belli’nin hafızasında yer etmiş isimlerden biri, İşçi Önderi Vasil’di. İç savaşta demokrasi cephesinde dövüşen Vasil, sendikacı iken Türk işçilerle de buluşmuştu. Kavala’da çalışan Sepetçi Mehmet bunlardan biriydi. (Mehmet, mübadele sonrası İstanbul’a yerleşmiş, tütün işçileri içinde mücadele etmiş ve tutuklanarak İstanbul Askeri Cezaevine konmuştu.)
Mihri Belli’nin anılarında Sepetçi Mehmet, Vasil’i aynen şu ifadelerle anlatıyor: “Biz, işçinin hakkı nasıl savunulur Yunanlı işçilerden öğrendik. Vasil ilk gördüğümüz sendika lideriydi. Çalıştığımız mağazayı örgütlemişlerdi. İlk gelişini hatırlıyorum. Karayağız genç bir adamdı. Yassı burunlu, asık suratlı. Patronu çağırttı. Patron yokmuş, oğlu geldi. İşçiyi hor gören bir burjuva çocuğu, burnu Kaf Dağı’nda. Vasil konuşmaya başladı. Hepimiz dikkatle dinliyoruz. Patronun oğlu bir ara başka bir tarafa bakacak oldu. Vasil adamı çenesinden tuttu, yüzünü kendine çevirdi. ‘Ben konuşurken bana bak!’ dedi. Bir iki kere böyle davranış, sesindeki kararlılık patronu kuzuya çevirdi. Biz işçiler ilk kez bilinçli bir işçinin patronla nasıl konuştuğunu, nefesimizi tutmuş seyrediyorduk…”
Sepetçi Mehmet’in anlattığı yıllar, Anadolu’da savaşın sona ermek üzere olduğu yıllardı. Yani Yunanistan’da ekmek talebi kadar barış talebinin de güçlü olduğu yıllar. Peki “megalo ideacı” şovenler yok muydu? Onlar da vardı. Özellikle de Türkiye’den yeni gelen Rumlar arasında. Ama Mihri Belli’nin deyimiyle “bunlar küçük bir azınlık”tı. Kavala, Drama ve Serez’de daha çok “Kato Polemo!” (Kahrolsun savaş) sloganları atılmaktaydı.
***
1950’lerden gelelim bugüne… Savaş ya da ekonomik nedenle yaşanan büyük göçler günümüz kapitalist dünyasının da gerçeği. Ve bütün bu göç hareketleri içinde, örgütsüz emek ile örgütlü emek hep karşılıklı etkileşim içinde. 1960’lardan itibaren Almanya’ya yönelen gurbetçi göçünde de bunu görmek mümkün; son 8 yıldır savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilerde de.
Kıssadan hisse: Örgütlü/sendikalı ve sınıf bilincine erişmiş işçiler; örgütsüz, emeği daha ucuza alınıp satılan göçmen işçileri mücadele saflarına katmak zorunda. Bu hem Türkiye işçi sınıfının yararına, hem de Türkiye’yi çevreleyen Ortadoğu, Afrika ve Asya işçilerinin.
Hem, masalı olmayanların gelecek tahayyülü de yoktur.
***
Son bir not, 31 Mart seçimine dair…
İşçilerin yığınsal örgütü/sendikası yoksa, üretici köylü hâlâ kooperatifler ve birlikler halinde örgütlenememişse ve örneğin öğrenciler hâlâ haklarını savunacak mücadeleci bir konseyden yoksunsa; sandık tecellisi kendi başına kurtuluş getirmez/getiremez. Bu yüzden, 31 Mart seçimleri önemini korumakla birlikte, 1 Nisan, işçiler ve halk için bir örgütlenme çağrısıdır.
* Kitap -Yunan İç Savaşından Gerilla Anıları (Mihri Belli) / Belge Yayınları
24 Mart 2019
https://www.evrensel.net/yazi/83618/buyuklere-masallar