Amerika tarihi göçler tarihidir. Görevi, yeni ticaret yolları açmak olan Kristof Kolomb, kıtaya ayak bastığında buranın Hindistan olduğunu zannediyordu. Bu nedenle Yeni Dünya’nın keşif unvanı Amerigo Vespucci’ye kaldı. Kıtanın adı da Amerika oldu.
Yeni keşifle iştahı kabaran sömürgecilik, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yağmalayıp Avrupa’ya taşırken korkunç katliamlara imza attı. Güneyde Aztek ve İnkalar, kuzeyde Kızılderililer soykırıma uğradı. Portekiz, İspanyol, İngiliz ve Fransız sömürgeciliği kıta üzerinde kolonileşmeye başladı. Emek gücü yerli halklardan sağlanmaya çalışıldı. Fakat gelişmenin hızı çok daha fazla köle gerektiriyordu. Gözler Afrika kıtasına çevrildi. Avrupa’nın yedek köle deposu olan Afrika’nın siyahları bu kez yeni dünyaya taşınacaktı. Bu işin taşeronu ise Fransız tacirler olacaktı.
Amerika’ya taşınan kölelerin çoğu, uzun deniz yolculuğunda hastalık ve bakımsızlıktan öldüler. Kıtaya ulaşmayı başaranlar ise toprak sahiplerinin zincirli ırgatları olacaktı. Tarım plantasyonları, kölelerin emeği ve kanıyla kurulacaktı. Keşif, bilim ve silah üstünlüğünü elinde tutan beyaz sömürgecilere göre; siyah köleler ve vahşi yerliler tanrının yeryüzünde cezalandırdığı mahluklardı. Onlar, hayvanlarla birlikte alınıp satılması makbul mallardı.
Kısacası kıtanın keşfi ve yeni dünyanın inşası, daha işin başında, itki gücünü sömürü ve yağmadan aldı. Beyaz, Anglosakson ırkın üstünlüğü ise üretim ilişkileri içinde kendi dini, felsefi, ideolojik alanını yarattı. Dolayısıyla Amerika’ya göç, sömürgecilikle başlayan ırkçılığın da göçüdür. Avrupa yeni dünyadan zenginlik ithal ederken, ona ırkçılığı ihraç etti.
ZİNCİRİN YERİNE GÖRÜNMEZ İP
Amerika’da kölelik ancak 1862’de yasaklanabildi. İç savaşın galibi Kuzey Amerika’ydı ve bu yasak kararının altında Abraham Lincoln’ün imzası vardı. Savaşı kaybeden Güney’in büyük toprak sahipleri köleliği devam ettirmekte ısrar etti. Güney ilkeldi, muhafazakardı, toprağa ve ilkel üretim ilişkilerine bağlıydı. Kuzey ise endüstriyel devrimin ve makineleşmenin atılımını yaşıyordu. Kuzey’in makineleri hızla çalışıyor ama yeterli insan gücü bulunamıyordu.
Köleliğin kaldırılması Güney’i çözen, kısa zamanda 1 milyon siyah kölenin Kuzey Amerika kentlerine kaçmasını sağlayan bir yedek iş gücü yarattı. Köleliğin kaldırılması, bir insan hakları meselesi olarak dile getirilmekle birlikte Amerika’da kapitalist gelişmenin ihtiyacıydı. Güneyli “köle zincire vurulmuştu, ücretli işçi ise sahibine görünmez iplerle bağlı” olacaktı.*
AMERİKAN IRKÇILIĞINDA LİNÇ GELENEĞİ
İşkence ederek, yakarak, asarak toplu öldürme eylemine Amerikalılar “lynching” diyor. “Lynching” geleneği ilham kaynağını orta çağ Avrupa’sından aldı. Amerika’da köleliğin kaldırılmasının ardından linçler Güney eyaletlerinde görüldü. Amaç siyahların sosyal eşitlik talebini bastırmak ve köleliği tahkim etmekti. Mahkemelerin devre dışı olduğu infaz sahneleri, hatıra fotoğrafları çektirmeye kadar varacaktı. Öyle ki, kutlama günlerinde gönderilen kartpostalların üzerinde linç sahneleri olacaktı! Linçler, Avrupa’dan gelen Katolik ve Yahudi beyaz göçmenlere de uygulandı. Ku Klax Klan çeteleri infaz mangaları gibi çalıştı. Amaç; Anglosakson/Protestan ırkın hakimiyet alanlarını korumak, sosyal ve sınıfsal üstünlüğü baldırı çıplaklara kaptırmamaktı! Daha çok siyahları hedef alan bu gelenek 1960’lara kadar devam etti.
Bugün George Floyd’un polis şiddetiyle ve şov yaparak öldürülmesi, kölelerin torunlarına “Lincylings” geleneğini hatırlatmış olmalı. Son toplumsal isyanın köklerinde şüphesiz bu tarihsel kodlar da var. 1920’de Minnesota/Duluth’da çekilmiş fotoğraftaki linççilerin yüz ifadesiyle, 2020’de Minnesota/Minneapolis’te George Floyd’u öldüren polisin yüz ifadesini karşılaştırın; ne demek istediğimi anlayacaksınız.
SOSYO-EKONOMİK FİŞLEME: REDLİNİNG
Güney’de siyahların uğradığı zulüm kuzeye göçü arttırdı. Kuzey’in karma şehirlerinde, beyazların kendilerini siyahlardan “koruma” refleksi gelişti. Bunun kültürel yanlarına bakarken sınıfsal nedenlerini atlamamak lazım. Çünkü “korunma” refleksi, özünde sosyal eşitlikten ve mülk paylaşımından kaçışın bir tezahürüydü.
1935 yılında Federal Konut Kredisi Banka Kurulu’nun 239 şehirde başlattığı proje, siyahlara karşı uygulanan sosyal/sınıfsal ayrımcılığın en başat örneklerindendi. Önce, konut kredisine başvuranlar hakkında kapsamlı bir inceleme başlatıldı. Sonra ödeme risk alanlarını gösteren konut güvenlik haritaları oluşturuldu. Yeşil bölgedekiler en güvenilir olanlar iken, onları mavi, sarı ve kırmızı alanlar takip etti. En riskli grup olan kırmızı alanlar daha çok siyahların mahalleleriydi! Bu haritalar işe alımlarda fişleme aracı olarak da kullanıldı. Siyahlar bu kez seyreltilmiş bir ırkçılıkla karşı karşıyaydı. Siyahların yanında Asya ve Güney Avrupa’dan gelen göçmenler de istenmeyen mahallelerin sakinleri oldular! Redlining uygulaması 50 yıl önce yasaklansa da mahalleler bazında örgütlenen sosyal ayrımcılık bugünlere kadar devam etti.
CADI AVI
1917 Ekim Devrimi, dünyada yükselen uluslararası işçi hareketi ve sosyalizm dalgası Amerikan ırkçılığının bir diğer motivasyon kaynağıydı. Özellikle 1940’lı yılların McCarthy döneminde başlatılan “ikinci kızıl panik”, komünistler ve demokratlara yönelik “cadı avı”na dönüştürüldü. Siyahlar yine hedef potasındaydı. 11 Eylül sonrası Bush’un ortaya attığı “önleyici savaş doktrini” ise, bu kez Müslüman göçmen toplulukları siyahların yanında hedefe koydu.
Özetle: Amerikan ırkçılığı, burjuva mülk edinmenin keskin bir nefreti olarak yoksul sınıfları tehdit etmeye devam ediyor. ABD kentlerini saran ve dünya halklarının desteğini kazanan son isyan ise, sınıf mücadelesinin özgün bir biçimi olarak ırkçılığın kalelerini dövüyor.
* Kapital Cilt 1’de Marx şöyle der: “Romalı köle, sahibine zincirlerle bağlıydı; ücretli işçi görünmeyen iplerle bağlıdır. Ücretli işçinin görünüşteki bağımsızlığı kendisini çalıştıran efendilerinin sürekli değişmesiyle ve sözleşmenin fiction juris’iyle (hukuki sanallığı ile) ayakta tutulur.”