“15 yaşını dolduran ve işçi sayılanlar, işçi sendikalarına üye olabilir…”
“İşçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarına grev denir…”
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB) Suriyeli işçiler için hazırladığı kitapçıkta işte bunlar yazıyor. Türkçe ve Arapça olarak iki dilde hazırlanmış olan kitapçığı İŞKUR (İş ve İşçi Bulma Kurumu) bürolarında bulmak mümkün.
Ama akla gelenin aksine; ÇSGB’nin böyle bir broşür hazırlamasında işçi sendikaları değil patron sendikaları etkili oldu! Çünkü Türkiye’deki işçi sendikaları Suriyeli işçilere hâlâ çok mesafeli. Oysa Suriye’den gelen göçü sermaye lehine bir fırsat olarak değerlendiren TİSK (Türkiye İşverenler Sendikası) üniversitelerle birlikte bir kanun taslağı hazırlamış ve bunu çoktan Hükümetin gündemine getirmişti. Suriyeli işçilere çalışma izni çıkarılmasına dair kanun resmiyet kazandıktan sonra da İŞKUR önündeki kuyruklara Suriyeli işçiler de eklendi.
Bakanlığın mülteci işçilere dağıttığı kitapçık “Çalışma Hayatına Dair Referans Bilgiler” adını taşıyor. Kitapçığın içinde, mevcut iş kanununda yer alan ve her T.C vatandaşı işçiyi bağlayan maddeler var. Bu maddeler; ücret, izin, iş güvencesi, iş uyuşmazlıkları, tazminat, işsizlik ödeneği, sendika üyeliği, grev, işçi sağlığı ve iş güvenliği vb şeklinde sıralanmış. Böylece Suriyeli işçilere “Artık sizin de bu haklarınız var” mesajı verilmiş. İş kanunundan alıntılanan “İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep vb sebeplere dayalı ayrım yapılamaz” maddesi de bu mesajı güçlendirir nitelikte. Ama işin aslı pek böyle değil.
MÜLTECİNİN KADERİ PATRONUN İKİ DUDAĞI ARASINDA
Zira aynı kitapçığın “Çalışma İzni Alma Yükümlülüğü” ve “Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışması” bölümlerinde Suriyeli işçileri bağlayan hükümler başka şeyler söylüyor. Maddeler halinde bakacak olursak:
1- Bir işyerinde çalışmak isteyen mülteci işçiye en fazla 1 yıl çalışma izni verilebiliyor. 1 yıllık süre dolunca işçinin patrondan ikinci kez onay alması gerekiyor ve bu durumda ‘geçici koruma altındaki’ işçiye en fazla 2, daha sonra da 3 yıl daha çalışma izni verilebiliyor. Süresiz çalışma hakkı ise ancak bir işyerinde 8 yıl dolduğunda geçerli oluyor. Peki bu ne demek? Bu, mülteci işçinin 8 yıl dolana kadar el pençe divan durması veya herhangi bir haksızlığa ses çıkarması durumunda çalışma iznini kaybetmesi demek.
2- İlgili kanunda mevsimlik tarım ve hayvancılık işlerinde çalışacak mülteci işçiler çalışma izninden muaf tutulmuş! Tarlada çalıştırılacak ‘yabancı işçiler’ için alınacak “çalışma izni muafiyet belgesi” için de valilikler adres gösterilmiş. Göçle birlikte Türkiye’ye gelen yüz binlerce Suriyelinin daha çok vasıfsız ya da kır kökenli olduğu düşünüldüğünde; yarım milyona yakın mülteci devlet onayı ile tarlalarda kayıtdışı çalışacak ya da temel haklardan yoksun kalacak.
3- ‘Geçici koruma sağlanan yabancı işçiler’ bundan böyle modern fabrika ve işletmelerde de çalışabilecek. Ki bu, “kaymağı hep merdiven altı sektör yedi, biraz da biz yiyelim” diyen büyük sermaye çevrelerinin en büyük hayaliydi. Ama daha önce TİSK’in dikkat çektiği üzere; bir işyerinde çalışan ‘yabancı işçi’ sayısı fabrikadaki toplam sayının yüzde 10’nunu geçemeyecek. Bu şart, fabrikalarda olası gerilimleri emecek bir emniyet sübabı olarak düşünülmüş. Pratik başarıya göre kotanın artması gündeme gelebilir.
4- Suriyeli işçilere çalışma izni çıkmış olmakla birlikte, adı geçen kanunda, bugüne kadar Türkiye’de kayıt dışı çalıştırılmış mülteci işçilerin “müktesep” haklarının ne olacağına hiç değinilmemiş! Müktesep haklar, işçinin geriye dönük kazanılmış haklarını tanımlıyor. Ve mülteci işçilerin, daha önce kayıt dışı çalıştırılmış da olsa, tanık olması durumunda müktesep haklarından (tıpkı Türkiyeli işçiler gibi) yararlanması gerekiyor. Kanunda bu haktan söz edilmemesi, geçmişte yaşanan ağır sömürü vakalarının üzerine sünger çekildiği izlenimi veriyor.
İŞÇİ SINIFI İÇİN HEM TEHLİKE, HEM İMKAN
Türkiye’de Suriyeli işçilere “mülteci statüsü” tanınmaması en büyük sorun. Ama ‘geçici koruma’ adı altında da olsa (patronlar bundan envai çeşit menfaat de umsa) Suriyeli işçilere çalışma izni çıkarılması hak alma bilincinin önünü açabilir. Öyle ya da böyle bu girişim mülteci işçilerin sendikalara üye olması (ya da yapılması) için bir kapı aralıyor. Elbette bunun için önce sendikaların üzerindeki ölü toprağını atması gerek. Bunun için çalışmaya iki dilli broşürlerle başlayabilirler. Ayrıca işçi sendikalarının, kanun yapım süreçlerinde politikasız kalması da kabul edilir değil.
Fabrikalarda, işyerlerinde çalışan Türkiyeli işçilerin de bu gelişmeyi (çalışma iznini), Suriyeli işçilerle ortak bir örgütlenmeye (sendikaya) evriltmesi şart. Aksi halde önyargıların büyümesi, birbirleriyle rekabete zorlanan işçilerin çalışma koşullarının daha da kötüleşmesi kaçınılmaz.
Bu arada “Grev, sendika ve işçi hakları zaten kağıt üzerinde, Suriyeli işçiler nasıl yararlanacak?” diye soranlar da çıkabilir. Elbette o haklar uzaydan gelmedi ve işçi sınıfının uluslararası tarihsel birikimiyle elde edildi. Kağıt üzerindeki hakların hayata geçmesi de yine bu meşakkatli yoldan olacak.
Son bir not:
Bakanlığın dağıttığı kitapçıklarda Puma, NB, Adidas, CA, PVH, Asos, İnditex, Tesco gibi firmaların sponsor armaları olması da pek manidar! Zira bunlar arasında uzak Asya’da çocuk emeği sömürme, Türkiye’de fasonlar aracılığıyla kayıt dışı mülteci çalıştırma haberlerine konu olan firmalar var.
14 Ekim 2018