Birkaç günü Varto’da geçirdim, ana baba ocağında. Tarihte birçok kavime ev sahipliği yapan Varto Muş’un ilçesidir ve kadim bir yerleşim bölgesidir. Bölge insanının esas geçim kaynağı hayvancılıktır. Gel gör ki, ülke tarımı nasıl yıkıma sürüklendiyse hayvancılık da yıkımın eşiğindedir. Bunu en iyi bilen köylüler arasında Vartolular da yer alıyor.
Epeyce bir köylüyle konuşma şansı buldum, toplantı ve halk buluşmalarına katıldım. Küçük ve büyükbaş hayvan besleyerek yaşamını idame ettiren köylüler diyor ki; “Varto’da etin alım fiyatı kilo başına 80-90 lira. Peki, nasıl oluyor da aynı etin kilosu İstanbul’da 180-190 lira?” Aslında sorunun cevabını onlar da biliyor. Asıl parayı aracılar, tefeciler götürüyor.
Bölgede yağışlar bu sene güçlü geçmiş. Otlar beklenenden fazla çıkmış. Ot demek hayvanlar için yem demek. Biçilmiş ve balyalar halinde istiflenmiş otlar eğer ihtiyaçtan fazla ise yoksul köylünün yüzü güler. Ama durum hiç de öyle değil! Çünkü ot ne kadar fazla ise sürüler de bir o kadar azalmış! On sürünün beşe, üçe düştüğü hikayeler dinledim. Sürüden ya da ortak sürüdeki koyunlarından olan köylüler bir iki inek muhafaza ederek, en azından eve gerekli olan süt ve peyniri sağlama almaya çalışıyorlar.
Yaylaya, meraya at sırtında süt sağmaya giden emekçi köylü kadınların o ihtişamlı görüntüleri hafızamda. Bu yaz o görüntülerden pek eser yok. Yaylada süt sağımı, köyde hayvan bakımı kadınlar için oldukça ağır bir iş yükü. Ama yine de sürülerin yok oluşu kadınların sevinci değil. Kadınlar genel yoksullaşmanın yanında üretimin dışına düşüyor olmaktan da şikayetçiler. Eskiden köy köy gezerek süt toplayan mandıracılık sistemi de köylere uğramaz olmuş. Geriye, sınırlı sayıda ve eğer köylü götürürse süt alan mandıralar kalmış.
Et ve Süt Kurumu (ESK) daha iki hafta önce kuzu ve koyun etinde yüzde 25 indirim yaptı. Üretici köylünün girdi maliyetleri (yem, mazot, ilaç vs.) artarken, ESK’nin kararı köylüleri perişan etti. Hükümet, “ucuz et” sloganıyla aslında yükü yoksul besicinin sırtına bindirdi. Anadolu’da gübresiz tarla eken yoksul köylere, gerekli ve besleyici yem almadan hayvan yetiştiren köyler eklendi. Elbette bu durum daha az verim demek. Kış ayları yoksul köylülük için bu yıl çok daha zor geçecek.
Verilere bakıyorum. Devlet 2022’de tarımsal ithalata 200 milyon dolar ayırmış. 2022 bütçesinde tarıma ayrılan pay ise 57 milyar lira. Buradaki büyük kalemler doğrudan yoksul köylüye ulaşmıyor. Büyük çiftliklere, gıda ve tarım tekellerine krediler, teşvikler ve kaynaklar sağlanırken yoksul köylü borç yükü altında eziliyor. Büyük sermaye kuruluşlarının 360 milyar liralık vergi borcu silinirken küçük köylülerin borcu yerinde duruyor. İthalata bağımlı bir hayvancılık politikası uygulanıyor. AKP’nin doğrudan teşvikiyle küçük besicilerin yerini tekeller ve dışa bağımlı büyük çiftlikler alıyor. Yoksul köylünün ekmeğine çöken yeni sermaye grupları palazlanıyor.
Varto’nun başında bir de baraj sorunu var. Ekosistemin değiştiğini hemen hissedebiliyorsunuz. Enerji şirketleri barajdan kâr sağlarken yerinden edilen köylüler kıraç tepelerde kendilerine tahsis edilmiş konutlardan Varto ilçe merkezine bakıyorlar. Bir ilginç izlenim de iç göçe dair: Yaşam koşulları ve fahiş konut fiyatları nedeniyle kentlerde tutunamayan insanlar köylere dönüyor. Buna mukabil genç nüfus da sürekli biçimde kentlere ve yurt dışına göçüyor. Varto’daki aileler her zamankinden çok gurbetçi işçi evlatlarının göndereceği paraya bakıyor. AKP sözcülerinin “Gençler çobanlığı beğenmiyor, bölgeye Afgan çobanlar lazım” beyanlarını hatırlıyorum. Varto’nun meralarında da Afgan çobanlar görülüyor. Fakat bu gelişme Vartolu gençlerin iş beğenmemesinden değil. Tersine çalışma koşullarının daha da ağırlaşmasından kaynaklanıyor.
Bölgede köylünün ekonomik çöküşünü hızlandıran bir neden de kayyum politikaları. Varto’da halkın yüksek oyuyla seçilen yerel yönetim devre dışı bırakıldı. Belediye başkanı ve yöneticiler hapse atıldılar. Kayyum sistemi bununla bitmiyor. Öyle ki, konuştuğumuz köylüler “Muhtarın AKP’den üyelik kartı yoksa o köye hizmet gelmez” diyor. Köyler kanalizasyon, yol, bakım hizmeti bekliyor. Okullarda ciddi altyapı sorunları var. Ama merkezi bütçeden gelen kaynaklar Muş’tan Varto’ya inemiyor. Alevi ve Kürt köylerinde 65 yaş üstündeki insanlar yaşlılık parası alamadıklarını, AKP üyelik kartı olunca işlemlerin hızlandığını ifade ediyorlar. Tek parti, tek adam yönetiminin yandaşlık baskısı köylerde işte böyle zuhur ediyor.
Peki, bu vahim tablo nasıl değişecek? Bir fabrikada ortak hak mücadelesine, eyleme geçmeden önce birbirleri hakkında güven sorunu yaşayan işçilerin ruh halini bilirsiniz. Grevden, eylemden sonra durum değişir. Kolektif güven duygusunu geliştirecek birlik, dayanışma ve ortak mücadele örneklerine köylüler içinde daha çok ihtiyaç var. 1960’lı ve 70’li yıllarda Varto’da zamlara ve yoksulluğa karşı yapılan mitingler devrimci geleneğin halka bıraktığı miraslardandı. Varto halkı kendi tarihinden öğrenmelidir. Gaziantep’te besiciler daha geçtiğimiz günlerde artan girdi maliyetlerini ve hayat pahalılığını protesto ettiler ve yol kapattılar. Eylemler, besiciliğin yıkıma sürüklendiği her yerde yapılabilir. Kolektif dayanışma ve mücadele için Vartolu köylüler, üretici köylü sendikasında örgütlenmelidir.
Halkın değişim gücü sadece 4 yılda bir yapılan seçimlerde değil, esas olarak kendi talepleriyle örgütlenmesindedir. Varto’da sınıf partisinin, devrimci demokratik güçlerin görevi yoksul köylülüğün örgütlenmesine el atmaktır.
16 Ağustos 2022