Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) basın davetlisi olarak bir grup gazeteci arkadaşla birlikte, Adana ve Mersin’deki fabrikaları gezdik, meslek eğitim merkezlerinde incelemede bulunduk. 28 ve 29 Kasım tarihlerinde gerçekleşen ve Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğünün de koordinasyonunda yer aldığı gezide, ILO yetkilileri bizlere “Hayata Fırsat” projesi hakkında bilgiler verdi, pilot uygulamaları gösterdi. Projede amaç, Türkiye’de bulunan mültecileri mesleki eğitimden geçirmek, istihdama çekmek ve onların Türkiyeli işçilerle aynı ortamda çalışmalarını sağlamak. Projenin pratik sonuçları emek dünyası ve sendikalar için de uyarıcı nitelikte. Çünkü göçmen emeği açısından AB’nin “filtre ülkesi” olarak anılan Türkiye’de, mülteci işçiler bugüne kadar hep merdiven altı atölyelerde, kayıt dışı ve vasıf gerektirmeyen işlerde çalıştırıldılar. Şimdi mesleki eğitim alan, kalifiye işlere aday ve bir bölümü vatandaşlık için de başvuru yapmış yeni bir emekçi kümesi geliyor.
SERBEST BÖLGEDE BİR FABRİKA
Gezi kapsamında ilk durağımız Mersin Serbest Bölgesi. Projenin yürütüldüğü fabrikanın adı Madame Mode. Fabrikanın sahibi Ekrem Sağlam Almanya’da bir gurbetçi işçinin çocuğu olarak büyümüş. Alman sanayi devriminde göçmen emeğinin önemine işaret ediyor, “Türkiye bunu yakalasa 5 yılda 30 yıl ileri giderdi” diyor. Sağlam, daha önce Suriye’nin Lazkiye kentinde 450 kişilik bir fabrika kurmuş. Dolayısıyla Suriyeli işçileri iyi tanıyor. Savaştan sonra Türkiye’ye sığınan birçok işçi gelip onu bulmuş. Madam Mode gibi ihracat yapan firmalar kayıt dışı işçiliğe yanaşmıyor. Ama fason alanda elbette durum böyle değil. Mersin Ekonomi Forumu’na da başkanlık yapmış olan Sağlam, kendi sahalarında 12 bin işçiye karşılık 300 kadar Suriyeli işçinin çalıştığını ifade ediyor. Madam Mode’da ise bu rakam 700 işçiye karşılık 50.
“SİGORTALI OLUNCA EMEKLİLİK, TAZMİNAT VAR”
Proje kapsamında Madam Mode’da “ahbap” adı verilen deneme yapılmış. Üretimde çalışan Suriyeli bir işçi ile muhasebede çalışan Türkiyeli bir işçi ahbap edilerek dertlerini, sorunlarını paylaşmışlar. Fabrikada sendika yok. Fabrikada “işyeri temsilciliği” denen bir yapı oluşturulmuş. İkisi ile görüşme şansım oluyor.
Muhammed Hassan (28) mahalleye düşen bir bomba nedeniyle yaralanmış, şarapnel izlerini gösteriyor. Ailesinden 4 kişi bu işyerinde çalışıyor. Temsilciliği şöyle anlatıyor: “İdarenin sıkıntısını işçiye, işçinin sıkıntısını idareye iletiliyoruz. Ben Suriyelilere işyerinde uyulması gereken kuralları hatırlatıyorum.” Sendika konusunda pek bilgisi yok. Mersin’de sigortasız çalışan işçileri soruyorum. Anlattıkları sigortalı çalışmaya Suriyeli işçilerin nasıl baktığını gözler önüne seriyor: “Sigortalı iş her zaman avantajlı. Ama Suriyeli işçilerin çoğu bunu bilmiyor. İş kazası, doğal afet olsa ne yapacak, bunu düşünmüyorlar. Sigorta olunca emeklilik, tazminat var, bunu bilmiyorlar. Bu yüzden sigorta kesintisi yerine para istiyorlar. Muhammed’e geçim durumunu soruyorum, alternatif tıp alanında ikinci bir işte çalıştığını söylüyor.
Fabrikanın bir diğer temsilcisi Seval (33), iki çocuk annesi. “Altı aday vardı, 3 kişi kazandık. Muhammed tek Suriyeli adaydı, demek ki seviliyormuş seçildi, yoksa Suriyeli oyları yetmezdi” diyor. Fabrikada Suriyeli kadın olmadığını kendisinin de ikinci defa seçildiğini ifade ediyor. “Beş yıldır fabrikada Suriyelilerle kardeşçe çalışıyoruz, sorun olmadı” diyor.
“TÜRK İŞÇİLERLE ARKADAŞ DEĞİL KARDEŞİZ”
Mersin’de ikinci durağımız “score” projesinin denendiği Furkan Tekstil. ‘Score’da amaç üretim kapasitesini arttırmak, üretimdeki açıkları bulmak. Japonların “kaizen” sistemini hatırlatıyor.
Fabrikada 140 işçi içinde sadece 6 Suriyeli işçi var. Elbette bunda ILO’nun teşviki söz konusu. Yani fabrikalara yüzde 10 kotası konsa da henüz patronlar Suriyeli işçileri seçmiş değil. İşin ilginç yanı tıpkı Madem Mode gibi burada da “işyeri temsilcilik” sistemi var ama sendika yok! Mersin’de oturmuş fabrikalarda genel bir uygulama sanki bu. Temsilcilerden ikisi ile görüşüyorum:
Mehmet Can Has 19 yıllık işçi, son ütücü, 2 çocuk babası. Burayı sigorta olduğu için tercih etmiş. “Mevsim boşluğu olsa da maaş veriyorlar” diyor. Eşi çalışmazsa geçinmeleri zor, çünkü 2 bin 500 lira alıyor. “19 yıllık işçi için az ücret, bunu patronum bile kabul ediyor. Ama serbest bölge teşvik aldığı için burası rekabete dayanmaz” diye açıklıyor durumu. Temsilcilik sistemi içinse şunları dile getiriyor: “Sendika gibi değil tabii ki. Yine de işçi-patron arasındaki duvarın kalkması önemli.” Peki ya Suriyeli işçiler? Cevabı şu oluyor: “Suriyeli işçilerle sorun olmadı ama sayı artarsa farklı düşünenler olabilir. Adana, Mersin’de olaylar (linç girişimi) oldu, Suriyeli adı geçince gerçek suçlu aranmıyor” diye sitem ediyor.
Bir diğer işçi temsilcisi Hanse (35) Rakka’dan gelmiş. Mersin’de 5 kişilik ailesi içinde tek çalışan kendisi. Suriye’de öğretmenmiş ama denklik belgesi olmadığı için işçiliğe başlamış. Rakka’dan, IŞİD zulmünden kaçmış. Hem fabrikada hem mahallede çalışan tek kadın Suriyeli olduğunu söylüyor. Suriyeli kadınların kendisini yadırgadığını ifade ediyor. Makineci olan Hanse’nin aldığı ücret 2 bin 300 lira, haliyle geçim zor. “Buradaki Türk işçilerle arkadaş değil kardeşiz” diyor. Temsilci kurulunda 7 Suriyeli işçinin sorumluluğunu almış.
Aynı fabrikada konuştuğum Muhammed (36) vatandaşlığa geçenlerden. Çalışma izni olunca vatandaşlığın daha kolay olduğunu ifade ediyor. Kontham Aljuned ise “Düzelse Suriye’ye giderim” diyor. Kontham sendika, toplu sözleşme nedir bilmiyor, Suriye’de de duymamış.
DÖNMEYİ DEĞİL KALMAYI DÜŞÜNEN SİGORTA İSTİYOR
Adana’da ayakkabı ve deri fabrikasındayız. Akkoç Deri’de KİGEP yani “Kayıtlı İstihdama Geçiş Programı” uygulanıyor. İLO ve SGK işverene maddi destek veriyor, 45 işçiden 6’sı böyle istihdam edilmiş. Ekonomik krizin etkilerini burada görmek mümkün. İşveren temsilcisi marka firmalardan Kemal Tanca ve İnci Deri gibi isimlerin konkordato ilan ettiğini ifade ediyor. Burayı şimdilik ayakta tutan şey ise ihracat.
Üretim bölümüne geçiyoruz. Mahir (35) kesim ustası, Suriyelilere tepkili: “Bunlar gelmeden önce ev kiraları (yıllık) 3-4 bin liraydı, şimdi 5-6 bine çıktı. Ben hastanede, eczanede katkı payı öderken, Suriyelilerde ödeme yok. Kampta tutmak yerine içeri saldılar. Devletin mülteci politikası yanlış. Eşim kanser tedavisi görüyor, para almaya başladılar ama Suriyelilerden almıyorlar.” Suriyelilerin kayıtlı çalışmasını ve eşitlik olacaksa herkese olmasını istiyor. Ve ekliyor: “Biz demiyoruz ki açlıktan ölsünler ama sigortalı çalıştırsınlar.”
Ali Çelebi (65) emekli olduğu halde çalışan bir ayakkabı ustası. Yanındaki Suriyeli işçiyi göstererek şöyle diyor: “Can ciğer arkadaşlarız, aramızda sorun yok.” Ali usta Suriyeli kadınların fabrikadan parça başı iş aldıklarını da ekliyor. Ali ustanın yanında çalışan Suriyeli işçinin anlattıkları ise sigorta tercihi hakkında önemli bilgiler sunuyor: “Suriye’ye dönmeyi düşünenler sigortalı iş istemiyor, çünkü yardımlar kesilir. Benim gibi kalmayı düşünen, vatandaşlığa başvuranlar sigortalı iş istiyor.”
GELECEĞİN GÜNEŞ PANELİ USTALARI
ILO’nun desteklediği projeler içinde mesleki ve teknik eğitimler de var. Mersin Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi’nde, saat 16.30’dan sonra okula yetişkinler geliyor ve mesleki eğitim alıyorlar. Benim gözlediğim sınıf güneş panel ustalarını yetiştiren bir sınıf. Derslikte 30 kadar orta yaşlı Suriyeli var. Dersler, akıllı tahtalar eşliğinde Türkçe ve Arapça veriliyor. İşçiler ellerinde çalışma eldivenleriyle dersi dinliyorlar. Mersin’de gelecek yıl, güneş paneli ustalarının Suriyeli işçiler olacağını şimdiden söylemek mümkün.
Gezdiğimiz bir diğer eğitim merkezi de Adana’da, adı Çukurova Mesleki Eğitim Merkezi. Okul yönetimi sıcak bir karşılama ve ayrıntılı bilgilendirme yapıyor. Notlarımda şunlar yazılı: “Buradaki 2 bin öğrenciden 54’ü Suriyeli. Ustalık, kalfalık belgelerinin verildiği eğitim 4 yıl sürüyor. Eğitim sırasında kursiyer 4 gün işyerinde 1 gün okulda oluyor. Sigortası yapılan kursiyer asgari ücretin üçte biri oranında para alıyor. En fazla talep lokomotif bölümüne, onu otomotiv izliyor. Adana’da kurulan 5 eğitim merkezinde 8 bin kadar kişi eğitim alıyor. Suriyelilere sayı sınırı yok, sayı her dönem katlanarak artıyor.”
Okulda yaşları hayli genç bir sınıfa konuk oluyoruz. Suriyeli Mahmut’un hedefi gelecekte kendi atölyesini kurmak. Mahmut’un sıra arkadaşı ise bir kız öğrenci, adı Deniz. O da “Motorlara ilgim var, bu yüzden burayı seçtim” diyor. Sınıf arkadaşlıkları ileride, fabrikalarda tezgâh arkadaşlığına evrilecek görünüyor.
MESLEKİ EĞİTİMİN YANINA SENDİKAL EĞİTİM EKLENMELİ
İki günlük ILO gezisi, mülteci/göçmen işçilerin gelecekte Türkiye işçi sınıfı içinde nasıl bir yer tutacaklarını anlamak bakımından da kimi ip uçları veriyor. Bu kapsamda bazı başlıkları yeniden tartışmaya açmakta ve önermede bulunmakta fayda var:
- Mülteci/göçmen emeği bugüne kadar kayıt dışı sektörün can simidi yapıldı. TİSK raporu sonrasında yasal düzenlemelere gidilse de çalışma izni verilen sayı 31 binlerde kaldı. Siyasal belirsizlik, güvenli bölgelere kaç kişinin gönderileceği, “geçici koruma” statüsü gibi unsurlar kayıt dışı çalışmayı perçinliyor. Bu nedenle büyük fabrikalarda ve KOBİ’lerde henüz stratejik hamleler gözlenmiyor. ILO projeleri bittiğinde sürecin nasıl ilerleyeceği de haliyle belirsiz.
- Meslek liseleri ve meslek eğitim merkezlerinde yeni bir göçmen işçi kuşağı yetişiyor. Şimdilik sayılar zayıf görünse de gelişme dinamiği daha çok buralarda. Sendikaların eğitim müfredatına “hak bilinci, iş kanunu, grev, toplu sözleşme, sendikal örgütlenme” gibi maddeleri ekletmesi gerek. Bazı derslere de bizzat sendikacılar katılmalı.
- Gezide de görüldüğü üzere; özel sektörde sendikalı işyeri bulmak pek mümkün değil. Kaldı ki işçi sendikaları bu gelişmelere ilgisiz. Sahaya, fabrikalara inmedikçe salon toplantılarındaki konuşmalar protokolden öteye gitmiyor. Göçmen işçilerde hak bilincinin gelişmesi için sendikaların buraları zorlaması gerekiyor. Mülteci işçilere işveren eliyle kurulmuş “İşyeri temsilciliklerinin” ötesinde sendikayı anlatmak gerekiyor.
02 Aralık 2019
https://www.evrensel.net/yazi/85240/dipten-kalifiye-bir-gocmen-multeci-isci-kitlesi-geliyor