“Holocaust” denince aklımıza Yahudiler, “Meds Yeghern” denilince Ermeniler, “Seyfo” denince Süryaniler, “Tertele” denince Dersimliler gelir. Kırım, katliam, soykırım ve sürgüne maruz kalan kadim halkların başından geçenlerdir çünkü anlatılan.
Peki, ya “Tsitsekun”?
O sol, sosyalist, demokratik, ilerici çevrelerde pek bilinmez. Çerkes soykırımını ve sonrasında yaşanan büyük sürgünü anlatır. Kırım ve sürgün içinde kaybolmuş bir dilden, “Ubıh”çadan alınmıştır. Ubıhça sözlükteki karşılığı toplu katliam ya da kırımdır.
Her 21 Mayıs’ta “Tsitsekun’u lanetlemek ve kırımda hayatını kaybedenleri anmak için toplanır Çerkesler. Ürdün’den, Lübnan’dan Suriye’ye; İstanbul, Kefken ve Düzce’den Ankara’ya, Hatay’a, Kayseri’ye kadar…
***
Rus-Kafkas savaşları 1763’te başladı. Tam 101 yıl devam eden savaşın ana nedeni Çerkesya’da baş gösteren uyanış hareketlerinin bastırılmasıydı. Çarlık rejimi ezilen halkların kabusuydu. Kaldı ki Rus köylüsü bile, Çar’ı toprak reformuna razı etmek için nice bedeller ödemişti. Çerkes köylüler bu reformdan yararlanamamıştı.
Direnişin bu kadar uzun sürmesinde Kafkas dağlarının kalkan özelliği ve Çerkeslerin savaşçı yanı tartışılmazdı. Fakat imparatorluk orduları “Dağlıların” direncinin kırılması için kolonyal bütün vahşi yöntemleri kullanmıştı. Sivil yerleşim yerlerinin yakılması dahil.
21 Mayıs 1864’te gelindiğinde son darbe vurulmuş ve Çerkesler yenilmişti. Çayırlar kızıl kana boyanmıştı. Çar’ın derdi Kafkas halklarını dağıtmak ve coğrafya nüfusunu parçalamaktı. Yaklaşık 1.5 milyon Çerkes’in sürgüne gönderilmesi için düğmeye basılmıştı. Karadeniz’den Anadolu’ya inen tıkış tıkış gemiler yüz binleri taşıyacaktı. Osmanlı yönetimi Çerkesleri almayı kabul etmişti.
Çoğu yaşlı, kadın ve çocuk 1 milyon kadar Çerkes, sürgün yollarında hayatını kaybedecekti. Açlık, soğuk ve hastalıklar sürgün nüfusun üçte ikisini yok etmişti! Geriye kalan 500 bin kadar Çerkes Anadolu’nun çeşitli bölgelerine, Osmanlı hakimiyeti altındaki Balkanlara ya da Ortadoğu topraklarına yerleştirilmişti. ‘93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra ise Balkanlardan Anadolu’ya ikinci sürgün yaşanacaktı.
***
1951 Birleşmiş Milletler Mülteci Konvansiyonu’ndan çok önce olmuştu Tsitsekun’la birlikte yaşananlar. Yoksa o da bugünkü Suriye Savaşı ile yarışacak çapta büyük bir mülteci dalgası doğurmuştu. Bu yüzden Osmanlı topraklarına gelmek zorunda kalan Çerkes sürgünlerini koruyacak herhangi bir kural, hak ya da hukuk da mevzu bahis olmamıştı.
Osmanlı’da saray yönetimi, Çerkes topluluklardan azami ölçüde yararlanmak amacındaydı. Savaşçı özelliklerini kullanmak, kurak ve bataklık bölgelerde yeni nüfus alanları yaratmak ya da stratejik geçiş yerlerine sürgünleri yerleştirmek gibi. Çerkeslerin sürgün içinde sürgün yaşamalarının bir nedeni de bu politikalara itiraz etmeleriydi. Gönen Manyas sürgünleri buna örnektir. Yine Çerkezköy’de ücret artışı için ayaklanan tarım işçisi Çerkeslerin grevi de yeni bir sürgünün kapısını açmıştı.
***
1917 Rus Ekim Devrimi, “halklar hapishanesi” olarak anılan Çarlık rejiminin sonu oldu. Devrim, ezilen ulus ve halklar için “kendi kaderini tayin hakkı” ilkesini benimsedi. Zincirlerini kıran halklar özgürleşti. Buna bağlı olarak Çerkeslerin yaşadığı bölgelere özerklik geldi. Çerkeslerin dili ve kültürü korundu.
Sovyet toprakları dışında ise Çerkes diasporası haklardan mahrum kaldı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan Wilson prensiplerini benimseyen kapitalist ulus devletler, ezilen halklara ve azınlıklara karşı asimilasyon uyguladı.
Bugün Çerkesya topraklarında ve diasporada 15-20 milyon civarında Çerkes yaşıyor. Fakat artık devrimden ve onun kazanımlarından pek eser yok. Kimi özerk yapılar hâlâ varlığını korusa da Putin yönetimi altında Çerkesler özgür değil. Çünkü emperyalist bir devlet yönetimi altında ulusal ve demokratik taleplerini dile getirmeleri öyle kolay değil.
Peki, Çerkesler ne istiyorlar?
21 Mayıs 1864’ü işaret ederek soykırımın tanınmasını istiyorlar. Tarihsel bir yüzleşmeyi talep ediyorlar. Vize dahil Çerkesya topraklarına geri dönüş koşullarının sağlanmasını istiyorlar vs. Bütün bu talepler, Putin-Erdoğan yakınlaşması karşısında ne kadar hayat bulur, koca bir soru.
1864 sürgünü sonrası atalarının yerleştirildiği ve yaşadığı yerlerde var olmaya çalışan Çerkesler ise soyadı hakkı yanında bir dizi dil ve kültür haklarını dile getiriyorlar. Bugün Türkiye topraklarında 3 ila 6 milyon arasında olduğu ifade edilen Çerkes de tıpkı diasporada yaşayan diğer Çerkesler gibi hakları ile birlikte anılmak ve var olmak istiyor.
21 Mayıs’ta Çerkeslerin acılarını paylaşmak, birlikte gözyaşı dökmek ve kadim kardeş bir halk olarak onların taleplerine sahip çıkmak hepimizin görevi. Hem insani hem demokratik bir görev bu.
19 Mayıs 2019
https://www.evrensel.net/yazi/83992/155-yilinda-tsitsekun